2

7.6K 656 941
                                    

Sürekli kitaplarımı şarkı isimleri yapıyorum, bari medyaya da şarkıyı ekleyeyim dedim. Şarkının medyadaki coverı gerçekten çok güzel.

...

Jennie evinin anahtarını cebimden çıkarıp kapıyı açtı. Yağmur çiseliyordu ve Jennie yağmura aşık biri olarak bundan asla şikâyetçi değildi.

Belçika'nın en çok yağış alan ve en büyüleyici şehri Brüksel'de yaşama sebebi de yağmuru sevmesiydi.

Rosalie ile evlenmeden önce Belçika'nın başkenti olan, bu göz alıcı şehirde bir evinin olması için eşine yalvarmıştı.

Rosalie her zaman kendi bildiğini ve planladığını yapar, bu plana başkalarının düşüncesini eklemezdi. Jennie'nin Belçika hayali, Rosalie için küçük bir istisna oldu ve kız kardeşiyle eşini de alıp bu şehire taşındı.

Rosé ve Jisoo için, Rosalie'de değişen hiç bir şey yoktu. Sadece Jennie ile tanıştığında, Jennie kendisinden uzaklaşmasın diye öfkesini kontrol edebilmişti. Jennie ile evlenirken de, bunun her zaman böyle olacağını söylemişti. Rosé'den özürler dilemiş, değişeceğine söz vermişti. Fakat Jennie ile evlendiklerinde, Rosalie'nin Jennie'e duyduğu aşk öfkesine yenik düştü. Jennie için pek aynısı söylenemezdi, Rosalie'yi değiştirdiğini ve mükemmel bir hayat kurduklarını görüyordu sadece. Her kavgayı geçici bir sinirlenme olarak varsayıp, hepsi görmezden geliyordu.

Şimdi ise hayallerinin şehrinde, sevdiği kadınla, hayallerinin evinde yaşıyordu. Evin içinde yaşadığı hiç bir şeyin hayallerindeki gibi olmaması ise kabullenemediği, önemsiz bir ayrıntıydı.

Jennie bu şehre aşıktı. İnsanlarına, havasına, mimarisine her şeyine aşıktı bu şehrin. En çok da yağmuruna. Her gün en az bir kere yağan yağmur, Jennie'e izlenmesi kusursuz bir manzara veriyordu. Bu şehir o kadar güzeldi ki hiç bir güzellik ıslandığında cazibesini kaybetmiyordu.

En azından Jennie ilk kez eşinden şiddet gördüğünde bu evde değildi. Bu ev o kadar güzeldi ki, Jennie olumsuz hiç bir duyguyu bu eve yakıştırmıyordu.

İlk kez Rosalie ona tokat attığında, LA'da bir müze geziyorlardı. Jennie, Rosalie'nin telefonunu yanlışlıkla düşürmüştü ve Rosalie önce ona bağırmış, sonrasında müzenin sessizliğini umursamadan sert bir tokat atmıştı.

Etraftan gelen tepkiler yüzünden ise o müzeden atılmış, Jennie ise insanlarla baş başa kalmıştı.

Herkes Jennie'ye, onu dava etmesini, boşanmasını veya olumsuz ne kadar düşünceleri varsa onları tavsiye ederken sadece kafasını sallıyordu.

İnsanlara kızmak istemiyordu. O kadar iyi niyetli ve samimiydi bu şehrin insanları, Jennie kızamazdı onlara. Sadece şiddet gördükten sonra bu cümleleri duymak ona kendini ezik gibi hissettiriyordu. Tavsiye duymak istemiyordu sadece dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Büyük bir ironi olmalı ki Jennie ıslanmaktan nefret ederdi. Yağmuru ne kadar severse sevsin, deli gibi yağan yağmurlarda ıslanmayı sevmezdi. Çiselen yağmurlarda ıslanmak o kadar da büyük bir sorun değildi ama diğerleri o kadar kontrolsüzdü ki, Jennie öyle zamanlar için hep şemsiye taşırdı. Ama dün Rosalie onu döverken, şemsiyesini sırtında kırmıştı.

Jennie kendine yeni bir şemsiye almayı aklına kazıdı ve eve girdi. İçeri girdiği an içini saran korkudan nefret ediyor, gitmesini bağırmak istiyordu.

Genç kadın kendi kendine fısıldadı "O senin eşin, bir sorun yok."

İçeri girdiğinde, Rosalie salonda televizyon izliyordu.

Kapı sesini duymuş muydu? Kızgın olduğu için mi kalkıp bakmamıştı, yoksa gerçekten sesi duymamış mıydı?

Jennie küçük adımlarla salonun kapısına doğru ilerledi ve içeri girdi. "G-günaydın." cılız çıkan sesi ile konuştuğunda, sarının en koyu tonu ile süslü saçları olan kadın ona döndü.

Yüzündeki umursamaz gülümseme ile konuştu "Hoşgeldin,evin olduğunu hatırlamana sevindim Medusa"

Medusa?

Jennie anlamaz suratı ile Rosalie'ye baktı ve sarı saçlı kadın ayağa kalktı. Amerikan mutfağa sahip evlerinin, kan kırmızısı tezgahına yaslanıp bekledi.

Jennie "Medusa?" Diye soran gözlerle baktığında, Rosalie güldü ve buzdolabına doğru yürüyüp sebzeleri çıkarırken konuştu.

"Medusa, Jennie. Dün sevgili eşim evde yokken izlediğim filmdeki, yılan saçlı canavar."

Jennie kıpırdamadan, kapının önünde  mahçup bakışları ile onu izliyordu.

Rosalie ise sebzeleri kesmeye başlarken konuştu "Medusa, insanların eşini ayartmaya çalışan kötü bir yaratık."

Sebzeleri kesmeyi bırakıp, tekrar tezgaha yaslandı "Athena'nın kocası Poseidon'u ayartıyordu filmde. Peki söylesene bu yaratık neden bana seni hatırlattı?"

Jennie bakışlarını yere çevirdi. Eşinin ne söylediğini anlamamıştı, ne dediği hakkında bir fikri de yoktu ve ihanetle suçlanmak kalbini kırıyordu. Her zaman, her şeye rağmen sadık olmuştu ve hep öyle olacağına emindi.

Rosalie de öyleydi, bir çok kavgaya rağmen asla Jennie'yi aldatmamıştı.

Fakat şimdi ima ettikleriyle ne kast ettiğini asla anlamamıştı. İtiraz etmek istedi ama Rosalie'nin sözünün bitmediği belliydi.

"Her sıkıştığında kız kardeşim Rosé'yi aramanın bir açıklaması var mı Medusa'm?"

Dudaklarından dökülen sert sözler, ettiği imalar kesinlikle çok can yakıyordu.

Yine de Jennie, en yakın arkadaşı ile ilgili yapılan bu imadan son derece rahatsız olup konuştu. "Rosé en yakın arkadaşım, Rosalie."

Güldü. "Benim de ikizim"

Dolaptan bir tava çıkarıp, ocağın üstüne koydu ve buzluktan dondurulmuş patates çıkardı.

Yağı tavaya dökerken, küstah gülüşü ile konuştu. "Neyse bebeğim boşver, ben işe gidiyorum sende kahvaltını et"

Jennie şok içinde eşinin ruh halinin değişimi izlerken, Rosalie askılıktan montunu aldı. Koridora doğru ilerlerken, Jennie sadece şok içinde salon kapısında durmuş, dikiliyordu.

Kapının sertçe çarpılma sesi duyulduğunda,Jennie olduğu transtan çıktı ve ocağın yanına gidip altını kapattı.

Salondaki krem rengi sehpanın üzerinde duran, telefonunu alıp Rosé'ye mesaj attı.

Rosé:
Rosalie seninle birlikte olduğumu ima etti.

...

umbrella || jenlisaWhere stories live. Discover now