2| hatırladığımı unuttum

4.4K 514 257
                                    

bu fikin ilk 16 bölümünü iki ay önce yazdımm, sadece haber vermek istedim

Johnny Cash-God's Gonna Cut You Down

Anılarımı hatırlamıyor olmamda olağanüstü hiçbir etken yoktu.

Ülkemi değiştirmeden öncesinde olanları zaten unutmak için çok çabalamıştım, üzerine on iki yıl geçmişti ve o zamanlar yalnızca çocuktum. Yani o yüzden, eğer çocukluk arkadaşım olduğunu öğrendiğim bu adam bana o yüzden böyle davranıyorsa bu konuda suçlu değildim. Kaldı ki bahçede koşuşturmalarımızı falan hatırlıyordum. Yani üzerinde düşününce hatırlamıştım ama bunların hiçbiri onun bana bu tepkiyi göstermesi için yeterli değildi. Kardeş falan değildik sonuçta. Yani umutsuzca bana böyle davranması için tek arkadaşının ben olmam ve bu adamın da çocukluk anılarına hastalıklı bir şekilde bağlı olması gerekiyordu. Manyak herif.

Yani iki saat o yatakta uyumam ve onun da bıraktığım yerde oturuyor olması bunu gösterirdi herhalde. Cidden, manyak herif.

"Şaşırmadım, biliyor musun?" dedim gözlerimi ovalarken, yastığın yanına koyduğum telefonu cebime koydum ve doğruldum. Artık çıkabilirim diye düşünüyordum.

"Misafirler gitti ve yarım saat sonra akşam yemeği var. Yani... yarım saat içinde salona bekleniyorsunuz," dedi ve ayağa kalktı. Kapıyı açtı ve çıktı.

Arkasından kilitlemedi.

Bu demek oluyordu ki cidden çıkabilirdim.

Önce üzerimi değiştirdim ancak babamın daha az tepkisine neden olacak bir şeyle değil. Kış gelene ve kollarım soğuktan donana kadar ne bu dövmeler kapanacaktı, ne de kulaklarımdan küpeler çıkacaktı. Bir ara saçlarımı mora ya da maviye falan da boyasam güzel olurdu. En azından onun mevsimle bir alakası olmazdı.

Küçük odamda banyo ne yazık ki yoktu, koridordakinde yüzümü yıkadım ve kendimi izledim bir süre. İki saat uyku bana yetmemişti, muhtemelen geldiğim ülkede henüz yeni gün doğuyordu. Ya da ona benzer bir şeyler. Hiç uyumasam da aynı hesaptı, saat farkından nefret ediyordum.

Bu işleri hallederken zaten on beş dakika geçirdiğimden aşağı inmek için tereddüt etmedim, olacakları erteliyorduk yalnızca ve ben aslında ertelemek bile istemiyordum.

İşte başlıyoruz.

Devasa yemek masasında birbirimize o kadar uzak oturduk ki, aynı yerde yemek yediğimizi bile söylemezdim. Annem ve babam uçlardaydı ve babamla benim aramda dört boş sandalye vardı. Ona ulaşmak için en az on saniye yürümem gerekirdi, akşam yemeğimizi yerken bile bir sürü mesafe vardı aramızda.

"Emrivakilerden hiç hoşlanmadığımı bilirsin," dedi, yardımcı kızlardan biri yaparken. Eve geldiğimden beri bana kurduğu ilk cümle buydu. Güldüm.

"Sürpriz yapmayı severim," dedim sessizce, o kadar sessizdi ki sesim ona ulaştı mı, bilmiyorum.

"Sanırım New York sana yaramadı." New York ve sonra Londra ve Berlin.

Nerede olduğumdan bir haberi yoktu.

"Evet," dedim yine de. Yanlışlarını söylemeyecektim. "Evde olmak iyi hissettirir diye düşündüm. Platinum kredi kartları bana iyi ebeveynlik yaptı tabii ama... bilirsin, insanın memleketi gibisi yok."

Ayak sesleri duyuyordum, bana doğru yaklaştı ve biraz arkamda bitti. Başımı çevirip baktım. Taehyung, ellerini önünde birleştirmiş, arkamda dikiliyordu. Üzerinde takım elbisenin devamı olan ceket de vardı.

"Nankörlük etme, elimizdeki her şeyi sana sunduk."

"Yani düşününce... şimdi yirmi beş yaşındayım ya hani... sanırım bir çocuğa sahip olabileceğim bir yaştayım ve eğer şimdi bir çocuğum olsaydı... sanırım elimdeki her şey zaten onundu. Yani bundan bir lütufmuş gibi bahsetmezdim."

Someone You Loved | vminWhere stories live. Discover now