Odada tek kalmam, aklımı yitirecekmişim gibi hissetmeme sebep olmuştu. En yakınlarımdan birini kaybetmek, çok kötü bir şeydi. Her an başka birini daha kaybedecekmişim gibi düşünmemi sağlıyordu ve ben bu düşüncelere baş kaldıracak kadar güçlü değildim.

Şu an battaniyemi kafama kadar çekip uyumak ve bir şey düşünmek istemiyordum. Evet böyle yaparak Bay Darcy'nin geri dönmesini sağlayamayacaktım belki ama, kendimi bu duruma da alıştıramıyordum. Ben dün için buluşmamızı ona sarılmayı hayal ederken, o tamamen çıkıp gitmişti hayallerimden.

Bay Darcy ile birçok anımız vardı.
Anlatılamayacak kadar çok...

Yaklaşık on beş dakika sonunda açılan kapının ardından görünen beden içeri girdiğinde hızlı hareketlerle hemen çaprazımda kalan alana doğru ilerlemeye başladı. Odanın içindeki kıyafet dolabından siyah bir sırt çantası çıkardı. İçerisini açıp birkaç saniye kurcaladıktan sonra bana ait olan hırkayı çantadan çıkarıp yanıma geldi. Yataktan doğrulmama yardım edip hırkayı kollarımdan geçirirken, oldukça dikkatliydi.

"Aslında serumun dün gece bitmişti fakat sen uyanmayınca uyandırmak istemedim. Biraz uyumam gerektiğini düşündüm."

Çekingen bir tavırla söyledikleri üzerine başımı salladım. Bomboş bakışlarım hala pencereden dışarı bakıyordu.

O sırada fark ettiğim bir şey daha vardı. Dün akşamki elbisem yoktu üzerimde, onun yerine bana ait olan eşofman takımım vardı. Bunun Jungkook'un işi olduğunu anlamıştım. Ama şimdi ona teşekkür edecek kadar bile açamıyordum ağzımı. Daha sonra mutlaka minnettar olduğumu söylemeliydim. Ama şimdi değil, şimdi çok yorgun ve bitkin hissediyorum. Bir ağacın toprağında kalan son kökü kadar güçsüz ve çelimsiz hissediyordum.

Jungkook fermuarını kapattığı çantayı tek koluna asıp, tekrardan yanıma geldiğinde yerdeki spor ayakkabıları ayağıma geçirmeme yardım etti ardından beni de kolumdan tutarak yavaşça ayağa kaldırdığında kapıya doğru ilerlemeye başladık.

Bomboş geçen koridorlar gözümde o kadar saydamdı ki sadece bakıyordum fakat görmüyordum. Görmek istediğim başka şeyler vardı. Yanımda olmasını istediğim kişi, ölmediğine bir türlü inanamadığım...

Nazikçe belime kolunu saran Jungkook ayakta durmam için tek dayanağımdı. Adımlarını benimkiler kadar yavaş atmaya devam ediyordu. Şu an bir şey konuşmuyordu fakat dışarıdan ne kadar berbat bir halde göründüğümü tahmin edebiliyordum. Ama inanın bu durumu bile önemseyecek mecalim yoktu. İstediğim tek şey tüm gün boyunca uyumak ve unutmaktı. Biraz ürkekçe bir hareket olduğunu biliyordum. Her beni zora sokan durumlarda kaçmaya çalıştığımın da farkındaydım evet ama ben zayıf bir bedene sahiptim. Hiçbir zaman çok güçlü olmamıştım. Dışarıdan aldığım her darbede ruhum ve bedenim ayaklar altına seriliyordu fakat gülümsemem bunun üstünü bir çarşaf gibi örtüyordu. Ama şimdi gülümseyemiyordum. Bu yüzden evden çıkmamak ve unutmak istiyordum. Bay Darcy'nin ölümünü düşünmek benim için en ağır darbelerden birisiydi çünkü.

Cenazesine bile katılamıyordum bu yüzden. Ben hiç cenazeye katılmamıştım ki...

Jungkook'un önceden çağırdığı hastanenin önünde bekleyen taksiye bindiğimizde ve Jungkook şoföre adresi anlatmaya başladığında  gözlerim sadece yağmur damlalarının taksinin camında noktalar halinde süzülmesinde oyalanıyordu. Tıpkı gözyaşı misali cam yüzeyden aşağıya kayıyordu nokta şeklindeki damlalar. Bu gece gökyüzü bile ağlıyordu.

DÜELLØ°JJKWhere stories live. Discover now