13

4.6K 695 534
                                    

"Gözlerimi kapatırsam geçecek mi?"

Arabaya yaslanmış, bu cümleyi tekrarlayıp duruyordum. Gözlerimi kapatırsam geçecek mi? Ne zaman işler kötü gitse, bir şeyleri mahvetsem ve geri dönüşü olmayacak hatalar yapsam Hoseok (ve annem) gözlerimi kapatınca geçeceğini söylerdi.

"Hayır, Yoongi. İçeri giriyoruz."

"Hayır, içeri girmiyoruz." diyerek böldü Namjoon. "Polisi arayacağım. Kim oldukları umrumda değil, bunu polissiz halledemeyiz."

Gözlerimi sımsıkı yumdum. Hiçbirini duymak, hiçbirinin fikrini almak istemiyordum. Tek başımaydım, bu çocuğu hayatıma tek başıma kendim sokmuştum. Onu yok etmeden önce hayatımdan çıkartması gereken de bendim.

Polisi aramaya kalksak zaten tutuklanacak ilk kişi ben olacaktım. Jimin'i onların eline bırakarak böyle bir hata yapmak intihar gibi bir şey olurdu.

Eski Yoongi ol dedi içimden bir ses. Gözlerimi açtım, silkelenip ayağa kalktım. Karşımda, bana endişeyle bakan üç çift göze baktım, "İçeri giriyorum." dedim düz bir sesle. "Eğer peşimden gelmeye kalkarsanız, sizi vurmalarını söylerim. Umurumda değilsiniz."

"Yoongi-"

"Canınızı seviyorsanız burada bekleyin. Beklemek zorunda da değilsiniz. Ben içeri giriyorum, ben içerdekilerle yüzleşeceğim ve ben Jimin'i içeriden kurtaracağım. Anlaşıldı mı?"

Ses çıkmadı. "Güzel."

Önümde kalkan gibi durmalarına rağmen ellerimle onları ayırıp aralarından geçtim. Hoseok arkamdan tüm sülaleme ve bana sesli bir şekilde sövdü. Taşlı yolda yürürken ayağıma çarpan çakılların sesini dinledim. Benden ne istediklerini biliyordum, istediklerini vermeye kendimi bir şekilde ikna etmem gerekiyordu. Jimin'in hayatının buna değdiğini kendime hatırlatmam gerekiyordu.

Tahta kapının önüne geçip avuç içimle vurdum. "Geldim, Seokjin. Kapıyı açmalarını söyle."

Kapı korku filmlerindekinden çok daha korkunç bir gıcırtıyla açıldı. Son bir kez arkama dönüp başımla sertçe arabaya geçmelerini işaret ettim. Hoseok ikisini zorla toplayıp aracın içine soktu. Sırtımı kıtlattım, geniş adımlarla içeri girdim.

Turuncu bir ışıkla aydınlatılmıştı içerisi. Saman ve rutubet kokuyordu. Birkaç adım atınca sandalyede, ışığın altında elleri bağlı bir biçimde oturan Jimin'i gördüm. Koşmamak için kendimi zorladım ama vücudum kendiliğinden ona atıldı.

Hemen yüzüne gözüne her yerine baktım. Dayak yediği belliydi, dudağı patlamıştı, gözleri yarı kapalı bir halde sayıklıyordu. Acı dolu haykırdım. Arkadaki ellerine uzanmaya çalışırken tüm ihtişamı ve korkunçluğuyla Seokjin yanımıza geldi.

Histerik bir kahkaha attı. Yanımıza gelip bir elini Jimin'in omzuma koydu. "Seni ayağıma getirtip diz çöktürtecek şey küçük bir çocukmuş, öyle mi?"

Ah, Seokjin. Beni öyle iyi tanıyorsun ki canım acıyor bazen. Beni buraya getirebilecek tek şeyin Jimin olduğunu nasıl da hemen anlamıştın... Üstelik yıllardır karşılaşmamamıza rağmen.

Dizlerimin üstünde durduğumu fark ederek hemen ayaklandım. Uzanıp Jimin'in omzundaki elini sertçe ittim. Hemen arkamdaki koca koca adamlar gelip kollarıma girdiler ve beni onlardan uzaklaştırdılar.

Tek bir bakışta içerisinin normal bir çiftlik olmadığı anlaşılıyordu. En geniş alanda iki tane üretim alanı, yanındaki boşlukta da deney tüpü ve tıbbi malzemeler yer alıyordu. Koltukların birinde bir adamın yattığını ve inlediğini fark ettiğimde tüylerim diken diken oldu. Deneysel bir uyuşturucuya kurban gidiyor gibiydi.

berika  || yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin