30. Bölüm

36.9K 1.6K 214
                                    




Kaan'ın yolladığı konumu takip ederek geldiğimde, yabancısı olmadığım lüks evin önünde durdum. Buraya daha önce hep birlikte yine bir yaz gecesi gelmiştik ama o zaman ne yolu takip etmiştim, ne de arabayı ben kullanmıştım. İlk kez tek başıma geliyordum ve haliyle üstünden zaman geçtiği için unutmuştum adresi. Tüm yolu kazasız belasız geldiğime şükrediyordum sadece.

Arabadan inip etrafta göz gezdirmiştim ama görünürlerde kimse yoktu. Elimdeki anahtarlardan bahçe kapısına ait olan var mı diye kontrol ederken, "Hoş geldiniz," diye bir ses duydum. Anahtarlarla uğraşıp kafamı kaldırdığımda sesin, içeriden çıkan beyaz saçlı ve güler yüzlü adama ait olduğunu gördüm ama kendisini hatırlasam da ismini bir türlü hatırlayamamıştım.

"Merhaba." Gülerek karşılık verdim.

"İklim Hanım olmalısınız?" Kapıyı sonuna kadar açıp kenara çekildi.

"Evet, siz de..."

"Hayri ben."

"Hah, Hayri Bey." İşaret parmağımı adama sallamayı bırakıp arabaya yöneldim. "Kaan sizi aramış anlaşılan."

"Evet, dün arayıp haber verdi. İçeriyi sizin için hazırladık, mutfakta da her şey var ama siz bir bakın, eksik çıkarsa numaram buzdolabının üstünde var. Kaan Bey sizi rahatsız etmememizi söylediği için biz evimize geçeceğiz. İstediğiniz zaman arayabilirsiniz yine de."

Adama böyle mi söylemişti Kaan? Ulan şu zenginlerin rahatlığı.

"Teşekkür ederim. Arabayı içeriye alayım, bagajdaki malzemeler için yardıma ihtiyacım var sadece."

"Tamam İklim Hanım. Siz alın, biz hallederiz kalanını."

Adama kafa sallayıp yeniden arabaya bindim ve yavaşça bahçe kapısından geçerek garajın önünde durdum. Bagaj kapısını açıp ben de Hayri Bey'le birlikte poşetleri taşımaya başladım. Mutfağa girdiğimde nefis bir koku karşıladı beni. İşte bunu beklemiyordum.

"Hoş geldiniz İklim Hanım."

Ocağın başında tencereyi karıştırmakla meşgul olan kadını da önceden biliyordum. O yaz yine yemeklerimizi yapmıştı ve biz de ona mutfakta yardım ederken eğlenmiştik. Yüzündeki bulaşıcı gülümsemeden ben de nasibimi alırken, "Hoş buldum ama niye zahmet ettiniz?" dedim.

"Kaan Bey'imizin misafiri gelecek de biz de onu kuru tabaklarla mı karşılayacağız? Hem içimize sinmez, hem de canımıza okur vallahi."

Elimi salladım. "Aman siz boşverin onu. Arada ben varken hiçbir şey yapamaz."

Getirdiğimiz poşetleri dolaba yerleştirmeye başlayan kadına yardım ederken onun da adını hatırlamaya çalışıyorken Hayri Bey imdadıma yetişmişti.

"Sultan, benlik bir şey yoksa bahçeyi kontrol edeceğim."

"Yok yok, işine bak sen."

Boşa çıkan poşetleri katlamaya başladığında ben de ocaktaki tencerelerin kapağını açmıştım. Birinde pilav, birinde domates çorbası, diğerinde de etli nohut vardı. Bu menüye böbreğimi bırakabilirdim şu an.

"Hepsi çok lezzetli görünüyor."

"Kaan Bey oğlum en sevdiğiniz yemekleri bilmiyormuş ama çorbayı biliyormuş. Ben de yapıverdim, inşallah beğenirsiniz."

"Çorbayı nereden biliyormuş ki?" Bu daha çok kendi kendime bir soruydu. "Ama neredeyse yemekler de tutmuş. Bayılırım hepsine. Elinize sağlık."

"Birazdan pişer hepsi, dinlendikten sonra ben size güzel bir sofra kurarım."

"Hiç zahmet etmeyin, ben hallederim. Zaten yeterince uğraştırdım sizi."

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin