28. Bölüm

36.4K 1.7K 434
                                    


"Kimse yok," desem de sesim cılızdı.

"Delirtme beni!" Bu sefer yumruğunu vurdu dolaba. Yerimden sıçrarken gözlerimi yumdum. "Kim lan o?"

"Kimse yok diyorum, duymuyor musun?" Tekrar gözlerine bakarken dik durmam gerekiyordu. Eğer ondan bir şey saklamayacağım diye dürüst olmaya falan kalkarsam ortalık kan gölüne dönerdi. Çünkü gözleri deli deli bakıyordu. Ve gerçek anlamda ilk kez ondan korktuğumu hissettim.

"Duyuyorum da," dedi gözlerini kısarak. "İnandırıcı gelmiyor. Hak verirsin." Gözlerimin içine bir şeyler anlamaya çalışır gibi bakarken omuzlarından ittim ve boşluğundan fırsat verip kolunun altından geçerek dolabın önünden ayrıldım.

"Lütfen evine gider misin? Daha üzerimi bile değiştirmedim, dinlenmek istiyorum."

"Eğer," derken ona arkamı dönüktüm ve gitmesini bekliyordum. "Bilmem gereken bir şey varsa bunu senden duymak istiyorum." Yanıma yaklaştığını, ensemde hissettiğim nefesinden anladım. "Aksi halde ben de kendime pek güvenmiyorum." Söyleyeceğini söyledikten sonra beni suskunluğumla baş başa bırakıp evden çıktı. İşleri kolaylaştırmak şöyle dursun, bir düğüm daha atmıştım.

Ertesi gün sabah erkenden yürüyüşe çıkmış, dönüşte de sahilde kahvaltı etmiştim. Yalnız başına deniz havası almak hem zihnimi boşaltmama hem de ruhumu dinlendirmeye epey yardımcı olmuştu. O kadar uzun zamandır tek başıma dışarı çıkmıyordum ki, böyle basit bir şeye bile ne kadar ihtiyacım olduğunu unutmuştum. Yanımda sürekli birileri oluyordu ve benim yalnız kaldığım tek alan evimdi. Ev de hava almak için pek uygun bir ortam değildi haliyle. Bugün de kimse ulaşamasın diye telefonumu uçuş modunda tutuyordum. Çünkü Nazlı'nın da tatil günüydü ve beni merak ettiğini biliyordum ama şu an ona da dert anlatacak havamda değildim.

Her ne kadar iyi niyetiyle de olsa beni Arslan'a yönlendirmeye çalışacağını biliyordum. Oysa benim yönlendirilmeye değil, kendimi dinlemeye ihtiyacım vardı. Öyle ki; telefonumdan bir şarkı açıp onu bile dinlemiyordum. Şarkılar da bazı şeyleri insanın yüzüne çok güzel vuruyordu çünkü. Şarkılarla da yüzleşmeye hazır değildim.

Eve dönerken markete uğrayıp bir kavanoz çikolata aldım, ne olur olmaz diye. Depresyon hırkam yoktu ama zaten hava hırka giyecek kadar da soğuk değildi. An itibariyle normal bir kadın gibi tepkiler vermeye başlıyordum ya da herkes için normal olan bu durum benim için anormaldi. Hayır, kesinlikle normal olan bir şey varsa o ben değildim. Elimdeki çikolata kavanozunu önüme çıkan bir çocuğa verip apartmana girdim.

Eve girdiğimdeyse yapmak istediğim tek bir şey vardı. Üzerime rahat bir şeyler giyinip temizlik malzemelerini ortaya çıkardım. Çikolata yerine çamaşır suyu koklamak da depresyona dahildi sonuçta.

Yalnız, tuhaf ve hiçbir çözüme ulaşamadığım bir günü daha böylelikle bitirmiştim.

"Anlat bakalım İklim," dedi Selen. "Barda biri sana sarkıntılık etti, sonra?" Pazar günüyse tamamen unuttuğum ve Nazlı tarafından evden sürüklenmek suretiyle götürüldüğüm kızlar buluşmasının ortasında bulmuştum kendimi. Yine sahilde bir mekanda, sucuklu yumurtasından menemene kadar her çeşit kahvaltılığın olduğu dolu dolu bir masanın etrafında toplanmıştık. Eskiden de sık sık böyle buluşmalarımız olurdu ama uzun zamandır çok bir araya gelemiyorduk kahvaltı için. Şimdiyse, bu haftanın kritiğini yapmak için güzel bir fırsattı. Ama ben o Kaan'lı, Melisa'lı sabahın üstüne çok fazla şey yaşamıştım ve kendimi o günün sabahına veremiyordum bir türlü.

"Nazlı anlattı ya mesajda? Hepsi o kadar işte."

"Yüz yüze detaylı anlatırım dedin ama," diyen Merve'ydi. "Biz de bugünü bekledik, vallahi merak ediyoruz."

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now