10. Bölüm

48.4K 2.3K 201
                                    




Tuna'nın ardından hepsi teker teker içeriye girerken saymayı bırak, kimlerin geldiğini bile algılayamıyordum şu an. Kapının ağzı boşalıp da hepsi salona doğru geçtiğinde Tuna hala çakılı kalmış gibi olduğu yerde dikiliyordu. Ellerim dolu olduğu için kapıyı hızlı bir tekmeyle kapattıktan sonra bir hışım ona döndüm.

"Ne bu emrivaki?" Dönmemle birlikte kime baktığını da görmüş oldum böylece. Lavaboya geçtiğini sandığım Kaan'a bakıyordu dik dik. Çocukla ne alıp veremediği vardı bilmiyordum ama bunun üstünü kolayca örtmesine izin vermeyecektim. "Sana diyorum!" Sessizce bağırmıştım, onun duyabileceği ama içeridekilerin duymayacağı kadar.

"Kendi evime gelirken izin mi alacağım?" diye sorarken bakışlarını bir milim olsun oynatmamıştı yerinden. Ne diyordu bu adam? On gündür uğramak bile aklından gelmediği evini şimdi mi düşünür olmuştu? Laf olsun diye konuşuyordu sadece.

"Evet," dedim yanına yürüyüp elime tutuşturduklarını ona vermeye çalışırken. "İzin alacaksın. Unuttun sanırım ama ben artık bekar bir kadınım ve öyle elini kolunu sallaya sallaya gelemezsin buraya."

Daha cümlem bitmeden kafasını bana çevirip öyle bir bakış attı ki, tepesine uçup kafasını gagalamak istedim. Sinirleniyordu bir de, bak bak beyefendiye bak. Yalandı sanki.

"Selam Tuna," diyen Kaan'ı duymamış gibi davranıyorduk. "Gençler, ben araya girmiyorum değil mi?"

Ben, "Hayır," derken Tuna da "Evet," diye cevapladı onu.

"Tuna da şimdi gidiyordu zaten."

"Yok ya? O kadar gelmişim, bir kadeh içkini içmeden gider miyim hiç?"

Kaşlarımı kaldırdım. "Zıkkım iç."

Pis pis sırıttı. "Ellerine sağlık."

"Pekala, kendi aranızda halledin." Gözden kaybolan Kaan lavaboya girmişti. İşte şimdi ringde baş başaydık. Kimin gücü kime yeterse artık.

"Nimet o, nimet," diyerek aramızda can çekişen paketleri alıp mutfak masasına bırakırken ben de arkasından onu takip ettim. İçlerinden birini açıp bir dilim baklavayı ağzına attı.

"Saçmalamayı bırak ve git buradan." Bu sefer sakindi sesim. "Arkadaşlarıma mahcup olmak istemiyorum."

Parmaklarını yalarken masaya dayanarak yüzünü bana çevirdi. "Ne yapıyorsun sen?" Ne bakışları alay doluydu şu an ne de sorusu.

"Söylediğimi yapıyorum. Kaç kere konuşacağız?"

"Her şeyi anlıyorum da bu kılkuyruğun ne işi var burada?"

"Doğru konuş, öyle biri değildir o."

"Bak sen... Nasıl biridir Kaan beyimiz?"

"Senin aksine gayet kibar, efendi ve olgun biri." Olgun derken üzerine basmıştım.

"Herif dibine düşecek be."

"Herkesi kendin sanmasan?"

"Ben senden başka kime yaklaşmışım?"

"Yok," dedim. "Onu demiyorum ben." Kollarımı göğsümde birleştirip buzdolabına dayandım. Sayı sırası bana gelmişti, boş çevirmemeliydim. "Bana düşüyorsun ya? Ona diyorum."

Sessizlik. Çözemediğim türde değişik bir bakış. Ve ardından soluğu yanımda alma. Üç hamlede avına yaklaşan yırtıcı hayvan gibiydi. Ama ben belgesel izlemiyordum.

Kendimi onunla buzdolabı arasında bulduğumda kaçmak için çok geçti. Tek elini başımın yanına dayayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bu kadar yakınımdayken neden böylesine zayıftım ki? Kalp atışlarım, nefes sıklığım birden bire değişiveriyordu. Adrenalin seviyemle oynayan adamın gözlerinin içine baktım ve kendimden beklenmeyecek bir hamle yaparak öptüm onu. Ellerim hala buzdolabına dayalıydı ama dudaklarım dudaklarına kenetlenmiş, bir bacağımda bacaklarının arasına sürtünüyordu. Bilerek yapıyordum, onu çıldırtmak için. Ama beklemediğim bir anda geri çekildiğinde hayal kırıklığıyla çıldıran ben olmuştum. Üzerimden uzaklaşmadan alaylı bir bakış atıp, "Sen de bana düşüyorsun," dedi. Daha sonra beni orada öylece bırakıp mutfaktan çıktı. Gol atacağım derken gol yemiştim resmen.

Elimi kalbime götürüp nefesimin düzene girmesini bekledim. Bunca yıldır bilmediğim bir yönü olduğuna inanamıyordum. Kendisine hakim olabiliyordu. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir yönüydü, şaşırtıcı.

Kendimi toparladıktan sonra salona girdiğimde Tuna'yı, Melisa'nın yanında otururken gördüm. Bunda anormal bir durum yoktu ama ikili koltuğa sadece ikisinin oturması hoşuma gitmemişti. Melisa'dan bahsediyorduk, şu sıralar koca arayışında olan arkadaşımdan. Yine de onları görmezden gelerek, yeni gelenlerin üzerinde gezdirdim gözlerimi ve bir de ne göreyim? Melisa hariç tüm kızları çevresine toplayıp muhabbeti ilerleyen adam çok iyi tanıdığım biriydi. Kapıdan girerken nasıl fark etmemiştim ben onu?

"Özgür abi?" dedim bana bakmasını sağlayarak. "Sen de mi abi?" Ne demek istediğimi çok iyi anlamıştı ki Tuna'ya baktı.

"Uyduk bu delinin aklına." Oturduğu yerden kalkıp sıkıca sarıldı bana. "Nasılsın kara kız?"

"İdare ediyorum işte, sen nasılsın?"

"Yeni döndüm Ankara'dan, buraya alışmaya çalışıyorum işte."

"Döneceğini biliyordum, Tuna söylemişti. Hoş geldin." Özgür, Tuna'nın abisiydi ve bir yıldır Ankara'da yaşıyordu. Karakter olarak Tuna ile bazı huyları birbirine benzese de bazılarının hiç alakası yoktu. En büyük farkları da; Özgür'ün ayaklarının yere basmasıydı. Öyle hayalperest biri değildi, gerçekçiydi. Hayal kurmaz, hedefe odaklanırdı. Aradaki farkı anlatmak için bu bile yeterliydi. Ama öyle sıkıcı biri de değildi. Aksine delidolu, çılgın bir ruha sahipti. Birbirine zıt kişilikleri içinde barındırıyordu sanki ve bu da onu çekici yapıyordu.

"Ben yokken neler oldu böyle?"

"Tek taraflı dinlemeyeceğini biliyorum," dedim gülerek. "Olayları bir de benim tarafımdan dinlemelisin."

"Benim de niyetim o zaten. Yoksa buna kalsan seni güzel gömüyor."

Hesap sorma isteğiyle bakışlarımı Tuna'ya çevirdiğimde bizimle alakası olmadığını gördüm. Melisa'yla derin bir sohbete dalmışlardı. Elimde bardak da yoktu ki aralarına fırlatayım.

"İstediğini desin." Yüzüm düşmüştü ve bu da sesime yansıyordu. "Hadi sen sohbetine devam et, ben biraz balkona çıkacağım."

"Tamam güzellik, sen keyfine bak. Görüşürüz nasılsa."

Zoraki gülümseyip kendimi balkona attığımda Tuncay ve Kaan da oradaydı. Tuncay benim gelmemi beklermiş gibi kalkıp içeriye geçerken boş bardağını işaret etti. Ben de Kaan'ın yanında, dirseklerimi balkon demirlerine dayayarak sokağı izlemeye başladım.

"Pek hoşlanmadığın bir sürprizdi anlaşılan," dedi konu açmak için.

"Sorma."

"Neden böyle bir şey yaptı peki?"

Omzumu silktim. "Bilmiyorum ama beni gıcık etmek için yapması muhtemel."

"Beni öldürecek gibi bakıyordu." Gülüyordu bunu söylerken.

"Ateş olsa cürmü kadar yer yakar."

Yaslandığı demirden ayrılıp doğruldu, bu sefer de sırtını yaslayarak bana yüzünü döndü.

"Ona hala aşıksın, değil mi?"

"Yüzümde mi yazıyor?"

"Bakayım," diyerek yüzünü yaklaştırdığında tuhaf hissetmedim ya da rahatsız olmadım. Çünkü şu an kafamı dağıtmak için şakayla karışık benimle konuşmaya çalışıyordu. Ben de oyununa ayak uydurarak ciddi bir şekilde durup bakmasını bekledim. "Şuralarda bir şeyler var gibi," derken işaret parmağı alnımda bir çizgi çiziyordu. Daha fazla kendimi tutamayıp gülüyordum ki, hoppala, cevap beklenmeyen sert bir soru duydum.

"Ne oluyor lan burada?"


Bölümü FatmaDnmzz 'e ithaf ediyorum. Henüz bu bölüme gelmediğini biliyorum ama yorumların beni mutlu ediyor. Bundan sonra oy verip yorum yapan herkese bölüm ithaf edeceğim sırayla. Bir dahaki bölüme görüşmek üzere!

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin