13. Bölüm

44.5K 2.2K 251
                                    


Telefon, titreyen ellerimden kayıp önce kucağıma sonra da yere düştü. Çıkan tiz ses bile kaskatı kesilen bedenimi harekete geçirmeye yetmemişti. Okuduğum şeylerin gerçekliğini reddedercesine kafamı iki yana salladım. "Hayır, hayır, hayır." Alnıma düşen saçlarımı gergince geriye atıp derince bir nefes almaya çalıştım. "Bunu yapmış olma Tuna," diye mırıldandım. "Lütfen bunu da yapma bana." Bedenimde biriken öfke ve gerginlikle yerimden öyle bir kalktım ki; sandalye gürültüyle geriye düştü. Farkında olmadan sıktığım elimi masaya vurup sert adımlarla ofisten çıktım.

Yaşadığım şok, ardından gelen öfke derken patlamaya hazır bir bomba gibiydim. Ofisin duvarları cam olsa bile orada daha fazla kalamazdım. Kendimi hiç düşünmeden lavaboya attım. Sonuna kadar açtığım suyun altına avuçlarımı tutup, doldurduğum suyu yüzüme çarptım. Makyajımın akmasını bile umursamıyordum şu an. Akan su damlacıkları tişörtümün içinden bedenime sızarken, eteğim de lavabodan sıçrayan sulardan nasibini alıyordu. Islak elimi ensemde ve göğüs kafesimde gezdirdikten sonra musluğu kapattım. Kararmış bakışlarımı aynaya kaldırdığımda gördüğüm yansıma berbattı. Rimelimin gözlerimden aşağı akması ve saçımın fönünün az da olsa bozulması yetmişti buna. Peçeteye uzanıp yüzümü kuruladıktan sonra olabildiğince gözaltlarımı silmeye çalıştım ama duru suyla pek başarılı bir işlem olmamıştı. Küçücük kalan peçeteyi çöpe atıp lavabodan çıktım. Sırada hava almak vardı. Asansörü beklemeye sabrım olmadığı için merdivenlere yöneldim ama köşeyi döner dönmez karşımda Selim Bey belirmişti. Öcü görmüş gibi suratıma bakarken gözlerimi kaçırdım. Ağlamıyordum ama yüzümün halini gören herkes ağladığımı düşünebilirdi. Oysa ben, Karaormanlı için tek bir damla gözyaşı dökmemiştim ayrıldığımızdan beri.

"İyi misiniz, İklim Hanım?"

Kafamı sallarken gözlerine bakmaktan çekiniyordum. "İyiyim, teşekkür ederim."

"Pek öyle görünmüyor." Arslan kadar olmasa da çalışanlarına karşı anlayışlı biriydi. Ama tasarım bölümüyle ilgilendiği için biz pek karşılaşmazdık gün içinde. "İsterseniz odama geçin, ben birkaç saat yokken orada kimse sizi rahatsız etmez. Rahatça dinlenebilirsiniz." Odası bizimkiler gibi cam bölmelerden değil, herkesten soyutlanan duvarlardan oluşuyordu ve sekreterine tembih etmesi de rahatsız edilmemem için yeterliydi. Dinlenme salonunda ve revirde yalnız kalmamın mümkün olmadığını bildiği için böyle bir şey teklif etmişti. Biri bana karşı bu kadar iyi davrandığında şaşırıyordum.

"Biraz hava alsam daha iyi olacak. Teşekkür ederim yine de."

"Terasa mı çıkıyordunuz?" Sorusuna karşılık sadece kafamı salladım. "Pekala ama iyi görünmediğiniz için size beş dakika eşlik edeceğim. Sakıncası var mı?"

"Buna gerek yok Selim Bey. İşinizden alı koymak istemem."

Kolundaki saate baktı. "Biraz zamanım var." Pes etmiştim. Onunla hiçbir samimiyetimiz olmadığı için kendimi kasacaktım muhtemelen ama bir patronu daha fazla reddedemezdim. Arslan hariç. "Şöyle buyurun," derken asansörü işaret ediyordu. Asansörün önünde bekleyen iki kişiye dönüp, "Arkadaşlar, bize biraz izin verir misiniz?" diye ricada bulundu. Onların yanında bu halde çıkmak istemediğim için böyle yaptığını biliyordum ama muhtemelen onlar aynı şeyi düşünmeyeceklerdi. Bu ülkede boşanmış bir kadın olmak zordu. Herkes direkt benzer bir etiket yapıştırıyordu. Ama şu an umurumda olan en son şey bile olmayan insanların düşüncesine takılı kalmayacaktım. Asansör geldiğinde ben önden, Selim Bey arkadan içeri girdik ve kapı kapanırken bekleyenlerin bakışlarındaki o memnuniyetsiz ifadeyi gördüm.

Asansör durduğunda beklemeden kendimi dışarıya attım ve temiz havayı içime çektim. Bu kadar bile iyi gelmişti şimdiden. Korkuluklara yaklaşıp kafamı yukarıya kaldırarak gökyüzüne baktım. Açık mavi örtü üzerimizde uzanırken, birkaç beyaz parçayı tüm ihtişamıyla geride bırakan altın sarısı güneş günümüzü aydınlatıyordu. Dünyadaki bütün kötülüğe rağmen her sabah yeniden doğan güzel güneş, bir gün benim de içimi ısıtır mıydı?

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin