"Karşılığında benim de bir isteğim olacak."

"Neymiş?" derken beni taklit ediyordu.

"Kimsenin bilmediği bir sırrını benimle paylaşacaksın."

Kasıldı, gerildi ve belli etmemeye çalıştı. Sonra da dudaklarından belli belirsiz bir "Bakarız," sözcüğü döküldü. Canı çok yanmıştı ve yarasını kimseye göstermek istemiyordu. O an onun için bir şey yapamadığım için berbat hissetmiştim. En azından sarılıp yanında olduğumu hissettirebilirdim ama hiçbir şey bilmediğimi zannederken bunu yanlış anlayabilirdi. Sadece kafamı camdan tarafa çevirmekle yetindim. Çünkü yüzüne bakmamı istemiyordu ve gözündeki gözlüğü düzeltmişti.

Restorana geldiğimizde siparişimizi hızlıca verip sohbetimize kaldığımız yerden devam etmek için tepkisini kontrol ettim önce.

"İşinden alıkoymuyorum değil mi?"

"Biz de öğle yemeği yiyoruz İklim." Hah, geri gelmişti bildiğimiz Kaan. "Anlat bakalım, nedir şu Arslan meselesi."

"Tuna'yla ayrıldıktan sonra benimle ilgilenmeye başladı."

"Hah, ben demiştim. Etrafında boşanmanı bekleyen erkekler vardır demiştim."

"Tuna'ya göre sen de onlardan birisin." Gülerek kafamı iki yana salladım.

"Bunu bilemezsin."

"Yani mantıken düşününce Melisa'yla bile birlikte olmuyorsun. Bana bakacak halin yok." Kabul etmeliydim ki bunu söylerken Melisa'nın medeni halini kast ettiğim kadar göz alıcı güzelliğini de kast ediyordum. "Selen'in arkadaşı olmamız bizi otomatikman eliyor. Sen söyledin."

İşaret parmağını bana doğru sallayıp, "Doğru," dedi. "Yakaladın beni. Selen'in dırdırıyla uğraşmaktansa size bulaşmamayı tercih ederim."

"Yani biz de olsak, üzeceğinden eminsin yani her kadını?"

"Üzerim," derken yine ciddileşmişti. "Karşı tarafın beklentisi yapamayacağım kadar büyük olduğunda hepsi üzülüyor. Ama ben de yapamıyorum işte."

"Biri kalbini mi kırdı?" diye soruverdim pat diye. "Bunun başka açıklaması olamaz Kaan."

Sorumla birlikte birkaç saniye öylece kaldı ve daha sonra itiraf etti. "Evet," dedi.

"Bana anlatabileceğini biliyorsun. Nazlı'yla bile paylaşmam sırrını."

"Anlatacak fazla bir şey yok. Klasik bir kalp kırıklığı işte."

"Bunun klasiği mi olur Kaan? Azsa da fazlaysa da bilmek istiyorum. Anlatmak sana iyi gelecektir. Hiç denedin mi?" Gözlerinden anlamaya çalıştım. "Denememişsin. Eminim Semih bile bilmiyordur." Gözlerini kaçırdı.

"Ne bilmek istiyorsun?"

"Kim olduğunu değil, önce nasıl bu hale geldiğini merak ediyorum."

"Üniversitedeydim o zamanlar. Onu ilk resim atölyesinde görmüştüm. O gün orada ne yaşadığımızı ve nasıl tanıştığımızı anlatamam sana ama boya kokularının arasında en keskin aldığım kokunun, onun kokusu olduğunu söyleyebilirim. Bugün bile hala burnumda tütüyor o koku. Çakır gözlerini gözlerime diktiğinde olduğum yere çivilenip kaldım. Daha önce binlerce kız görmüştüm ama ilk kez bir peri kızıyla karşılaştığımı zannettim. Her şeyiyle o kadar ait değildi ki bizim bu aptal dünyamıza, bir ara rüyada olduğumu bile zannettim. Kalbimi dinlesen, depar atıyordu sanki. Ağzı iyi laf yapan ben, mal gibi kalmışım karşısında. O günü hafızama çok net kazıdım ama sonrası yok."

Son cümleyi söyleyene kadar gözlerindeki o ışığı hüzünle izlemiş, geçmişini anlatırken sanki o güne dönse her şeyi değiştireceğine olan inancını görebilmiştim. Ama son cümlesini tüm bu hislerden uzak, buz gibi kuruvermişti. Kalbinin buz tutmasındandı belki.

USLANMAZ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin