Erkeksi Lee Byung Hun***

449 37 13
                                    

"Jenny, sen az önce L.Joe hyung ile ikimizin arasında bir şeyler olduğunu mu düşündün?" dedi kahkahalarının arasında Kang In. 
Tamam, belki bu durumu kısa bir süreliğine düşünmüş olabilirdim. Ne yapabilirdim ki, bir şey aklıma takıldığı zaman o şey gerçekmiş gibi ona inandırıveriyordum kendimi işte... 
"Sen... Beni gerçekten bir erkek olarak görmüyor musun?" dedi L.Joe. O gülmüyordu. Sadece soğuk bir şekilde yüzüme bakıyordu. Neden bu kadar ciddi olduğunu anlayamamıştım. 
"Sizi öyle görünce..." diyerek başladığım cümle L.Joe tarafından kesildi. 
"Sana inanamıyorum." 
Açıklaması zor bir yüz ifadesi takındı ve yanımdan geçerek odadan çıktı. Gerçekten yanlış bir şey mi yapmıştım? Bana çok mu kızmıştı? Aslında niyetim onu kızdırmak değildi. Arkasından ona yetişmek için gidecekken Kang In bileğimden tutarak beni durdurdu.
"Şimdi gitmesen iyi olur."
Belki de haklıydı. Kang In daha önce beni yanıltacak hiçbir şey söylememişti. Bunda da haklı olmalıydı. Ona güvendim ve L.Joe'nun peşinden gitmedim. Yine de içim içimi yiyordu. Acaba benden nefret etmeye başlamış mıydı? Ya bundan sonra benimle hiç konuşmazsa diye düşünmeye başladım. Diğer insanların yaşamak için nefes borusuna ihtiyacı varken benim L.Joe'ya ihiyacım vardı ve onu yaptığım bu aptalca hareketten sonra kaybedeceksem bunca seneyi bir hiç uğruna mı ona adamış olacaktım? 
"Sen iyi misin?" dedi ilgili bir şekilde Kang In yüzüme eğilerek. 
"Bilmiyorum."
"Neden sürekli bu duruma düşüyorsun biliyor musun? Çünkü sen her zaman başkalarına inanıyorsun ama bu kolay olan. Er ya da geç kendine de inanmak zorundasın. L.Joe hyung senin için imkansız gözüküyor olabilir ama içindeki küçük bir parça öyle olmadığını biliyor."
Saçlarımı sevecen bir şekilde karıştırdı ve eğilip başımın üstüne küçük bir öpücük kondurdu. Söyledikleri kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Choi Kang In büyüsü yeniden devreye girmiş gibi gözüküyordu. Kang In beni yalnız bırakmak için kapıya doğru yöneldi. Odadan çıkmadan önce duraksadı yarım bir şekilde bana döndü.
"O küçük parçaya güven. Çünkü seni seviyor olmamı o küçük parça sağlamıştı."
Gerçekten öyle bir parça var mıydı içimde? Kang In beni cesaretlendirmek için mi böyle bir şey söylemişti yoksa ciddi miydi? İnsanların gerçekte ne düşündüklerini görebilmemizi sağlayan bir şey icat edilmeden kendimizi teknoloji çağındaymışız yalanına inandırmayacaktım... 

*
*
*

"Oppa, bugün boş vaktin olacak mı? Çiftler için yapılacak en muhteşem planları yaptım." dedi Ru Mi bir yandan ChangJo'nun koluna giriyorken. 
ChangJo gözlerini devirdi ilk önce sonra bana döndü. 
"Noona, bunların sorumlusu sensin biliyorsun, değil mi?" 
Kendimi tutamayarak kıkırdadım. ChangJo eski odunsu haline geri dönmüştü. Gerçi bu seferki durum farklıydı. Artık Ru Mi ile birlikteydi ve Ru Mi onu başka bir kıza yem etmemek için sürekli yanında geziyordu. Aslında dünya üzerinde ChangJo'nun kızgın ergensi tavırlarını Ru Mi'den başka kimse çekmezdi...
"CAP hyung nerde?" dedi Niel meraklı bir şekilde. Makyajını yapıyor olduğum ChunJi'den başımı kaldırıp etrafa bakındım. CAP ortalarda yoktu. Daha da ilginç yanı Jin Joo da yoktu. Aklımda oluşan muzip düşüncelerden sonra gülümsememi tutamadım. İçimde yaşayan küçük bir muziplik cücesi var olmalıydı...
"Alex'in son zamanlarda peşimde dolaşmadığının farkında mısın?" dedi ChunJi ben dönüp ona makyaj yapmaya kaldığım yerden devam ederken. 
"Evet farkındayım. Acaba bu fırtına öncesi sessizlik gibi bir şey olmasın." dedim. 
"Aslında oppamın görüştüğü birisi var." dedi Ru Mi konuşmalarımıza ortak olarak. 
Oh, harika. Aşk hayatı kötü giden bir tek ben vardım sanırım... Kendimi nereye asabilirdim tam olarak? 
"Gerçekten mi? Kim? İyi biri mi?" diye yerinde doğruldu birden ChunJi.
"Bakıyorum bu oldukça ilgini çekti. Yoksa kıskandın mı?" diye gülümsedim ve hafifçe koluna vurdum ChunJi'nin. Bana eşlik edip gülümsedi.
"Sadece o kişiyi bulup ona teşekkür etmek istemiştim." diye yanıtladı ChunJi. Alex'den gördüğü ilgiyi artık bulamayacak olması belki de onu üzmüştü. ChunJi çok iyi birisi olabilirdi ama şöyle bir gerçek vardı ki; kendini çok beğenirdi. Hatta diğerlerinin de beğenmesini ve onun peşinden koşmasını isterdi. Bu bence kötü bir özellik değildi. Hatta bu özellik bende olsun çok isterdim. Benim tek derdim kendime olan önyargımdı.
ChunJi'nin makyajını bitirdiğimde makyaj koltuğuna L.Joe oturdu. Onunla bugün hiç konuşmamıştım ve bu durum beni üzüyordu. Aramızdaki buzları eritmek adına bir adım atmaya karar vermiştim. 
"Nasılsın Byung Hun?"
Tüm içten gülümsemem eşliğinde sorduğum bu soruya cevap vermedi. Koltukta arkasına yaslandı ve gözlerini kapatıp makyaja başlamam için beklemeye başladı. Gözlerim hafifçe dolduğu için bir iki kez kırpıştırdım. Sonra ben de ona katılıp sessizleştim. Dünyanın en üzgün sessiz sahnesini yaşıyor gibiydim. 
L.Joe'nun makyajını bitirmeye yakın telefonum çalmaya başladı. Ekrana bakmadan kulağıma götürdüğüm için arayanın kim olduğunu ancak sesini duyduktan sonra anlayabilmiştim.
"Jenny, bugün işin kaçta biter?" 
"Bilmiyorum Kang In ama bugün işim geç bitecek gibi duruyor."
"O zaman yanına gelip bek..."
Kang In'in cümlesi bitmemiş iken L.Joe telefonu elimden aldı ve kendi kulağına götürdü.
"Ya! Stajyer Kang In! Jenny şu an meşgul, daha sonra ara." dedikten sonra telefonu kapattı. Öfkesini Kang In'e neden yansıtmıştı ki şimdi? Tek sorunu benimle sanıyordum...
Hiçbir şey olmamış gibi yine arkasına yaslanıp makyajını bitirmemi bekledi. Ben de hiçbir şey olmamış gibi makyajını bitirdim. Benden nefret ediyorken bile onu sevmeye devam ediyordum ama şu anki tavrı kesinlikle hoşuma gitmiyordu. Hani tüplü çikolatalar olur ya, onun içine diş macunu koyup L.Joe'ya veresim geliyordu o sırada...

You Are PerfectWhere stories live. Discover now