Evrenin Jenny'ye Karşı Kötü Planları***

389 36 40
                                    

"YOU ARE BEAUTİFUL" 
Saatlerce bir tartının üzerinde duracağımı daha önceden birisi söylemiş olsa ona kesinlikle inanmazdım. Ben, tartılara düşman, onlardan kaçan birisiydim. Ve şimdi geldiğim durum ise...
Gözlerimi bir saniye olsun yazıdan alamıyordum. Çalışma masamın hemen yanına koymuştum tartıyı ve eve döndüğümden beri hiçbir güç beni oradan indiremiyordu. Yazıya her bakışımda L.Joe'yu, onun dokunuşunu, sesini, gülümsemesini, kulağıma fısıldamasını hissediyordum sanki... 
Beni seviyordu... Tanrım! Beni olduğum gibi seviyor, nasıl göründüğüme önem vermiyordu... Artık değişmek istemiyordum. Çünkü sevdiğim adam benim bu halime aşık olmuştu. L.Joe gerçek bir prensti... Bir prense yakışır derecede kibar, nazik ve ah, tanrım... O kadar yakışıklıydı ki... Ülkenin yakışıklı prensi sıradan bir kıza aşık olmuştu ve bu yalnızca çocuklara anlatılan bir masal değildi, gerçekti... 
"Jenny! Mısır patlattım minik böceğim. Gel ve film izlerken bize katıl." diye seslendi içeriden annem. 
Uzun bir zamandan sonra beni ziyarete gelmişlerdi ve ben bu tartı yüzünden odamdan çıkıp onlarla vakit bile geçiremiyordum. 
"Geliyorum!"
Uzun süren bu seromoninin bitmesi ile tartıdan indim ve salona geçtim. Annem, patlamış mısırların bulunduğu mavi, derin kabı şişkin karnının üzerine koymuş, başını babamın omzuna yaslamış şekilde henüz yeni başlamış olan filmi izliyordu. Kısa bir süreliğine kendimi ve L.Joe'yu izlediğim bu manzaraya yerleştirdim. Onların yaşına geldiğimizde hala birlikte olmaya devam edebilir miydik?

*
*
*

"Oh, servet avcısı da buradaymış." diyen alaycı sesi duyduğumda henüz arkamı dönmemişken bile bu sesin çakma sarışına ait olduğunu anlamam çok kısa bir süremi almıştı. 
"Şu yeni sponsor kıyafetlerini kontrol etmem gerekiyor. Ben buradayken lütfen büyük popona sahip çık ve ayağımın altında dolaşma." 
Bana olan nefreti nereden geliyordu bilmiyordum. Bunun nedenini gerçekten öğrenmek isterdim. Belki düzeltebileceğim bir şey olabilirdi. Her gördüğü yerde bedenimle ilgili hakaret dolu cümleler sarfediyor olsa da çakma sarışınla aramı düzeltmeyi istiyor olmam aslında tüm bu nefret dolu konuşmalardan sıkılmış ruh halimden kaynaklanıyordu. O söylemese bile evrenin güzellik ortalamasını düşürdüğüm gerçeğinden haberdardım ama o özellikle bunun altını çizmek istiyordu her seferinde. Doğarken görüntümü seçebileceğim bir katalog tutuşturmamıştı kimse elime. Bu yüzden bunun tamamen benim hatam olmadığını da düşündüğüm zamanlar oluyordu. 
"YOU ARE BEAUTİFUL" 
Yine aklıma gelmişti işte... Sanırım kendimi her çirkin hissedişimde aklıma gelecekti bu cümle... L.Joe yalnızca bir kez bunu söyleyerek ömrüm boyunca bir daha asla söylemesine hiç gerek bırakmayacak şekilde beynime yerleşmesini sağlamıştı. Galiba bu bir erkek için ilk oluyordu, daha önce bunu başarabilen başka bir erkek yoktu... 
"Burada mıydın? Neden telefonuna cevap vermiyorsun?"
Başımı çevirip kapının eşiğinde dikilen endişeli L.Joe'yu görünce kimseyi umursamadan koşarak onun boynuna sarılmak istemiştim. Ona sıkıca sarılmak ve az önce çakma sarışının bana zorbalık yaptığını tıpkı bir çocuğun annesine onu döven çocukları şikayet etmesi gibi söylemek istiyordum. Fakat bu çocukça davranışları sergilemek bana göre değildi... 
"Üzgünüm, telefonum sessizdeydi." dedim gülümseyerek. 
L.Joe bana doğru bir adım atmışken önünü çakma sarışın kesti. 
"Şey, bu yeni sponsor kıyafetlerine bakıyordum da, sanırım senin bedenini tam olarak becerememişler. Şu kostümleri deneyebilir misin?" diyerek eline sahne kıyafetlerinin asılı olduğu iki askı tutuşturdu. 
Tam o anda kafamda yanan ampülle aydınlandım. Benden bu kadar ölesiye nefret etmesinin nedeni tam karşımda duruyordu... Bir kızın diğer bir kızdan nefret etmesinin en temel nedeni... Nasıl da fark edememiştim... 
"Belki daha sonra..." diyerek askıları geri verdi L.Joe ve koluyla onu kenara iterek bana doğru gelmeye başladı. 
"Neyin var? Yüzün neden böyle?" dedi bir elini yanağıma koyarak. L.Joe'nun hemen omzunun üzerinden çakma sarışının bize bakışını görebiliyordum. Neden dünyadaki bütün kızlar işi gücü bırakmış benim sevdiğim adamın peşinden koşuyordu ki? 
"İyiyim, yalnızca biraz yorgunum." 
"Neden izin almıyorsun? Öğleden sonrayı birlikte geçirebiliriz." 
Başımı iki yana salladım. Bu sevimli şey benimle ne kadar da ilgileniyordu.
"Sorun değil, başa çıkabilirim. Eğer akşam için bir planın yoksa bize gelebilir misin? Annem seni akşam yemeğine davet etmemi söyledi." 
"Tabi gelirim." dedi ve cep telefonundan saati kontrol etti "Şimdi gitmem gerekiyor." 
Uzanıp yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Yaşanan her şeyi hiç kıpırdamadan izleyen çakma sarışın L.Joe henüz odadan çıkmadan önce "Jenny, Kang In nerede biliyor musun?" diye seslendi. Bunu o kadar yüksek sesle söylemişti ki amacının L.Joe'nun bunu duymasını sağlamak olduğunu bir aptal bile anlayabilirdi.
"Hayır, bilmiyorum." dedim sessizce. 
"Ah, öyle mi? İlk fotoğraf çekimleri için ona imaj ayarlamamız gerekiyor fakat onu bir türlü bulamıyorum."
L.Joe durup arkasını dönmüş ve bu konuşmanın nereye varacağını merakla bekliyordu. Sonuçta içinde Kang In ve benim geçtiğim bir konu onu sinirlendirmek için yeter de artardı bile. 
"Neden bana soruyorsun ki?" dedim hala sakinliğimi koruyarak. 
"Bilmem, aranız çok iyi gözüküyordu. Yani sizi asansörde öyle sarılıyorken gördüğümde set çalışanlarının aslında haklı olduğunu düşünmüştüm." 
Bakışlarımı L.Joe'ya çevirdim. Sinirli gözüküyordu. Choi Kang In'i potansiyel düşman olarak gördüğünü söylemişti bana ve onun yanında gülümsememi bile istemiyorken şimdi ona sarıldığımı öğreniyordu. 
"Neyse, madem bilmiyorsun ben de gidip kendim ararım." dedi çakma sarışın oluşan derin sessizliği bölerek. Sinsi bir şekilde içten içe gülümsediğini hissedebiliyordum. Kişiliğinin kötü olduğunu unutturacak kadar güzel olmasaydı herhangi bir işte uzun süre kalabileceğini düşünmüyordum ama ne yazık ki görünüş şirketler için bile çok önemliydi... 
"Ona sarıldın mı?" dedi L.Joe çakma sarışın odadan çıkar çıkmaz. 
"Evet ama..." 
"Yani ona sarıldın! Sana onunla vakit geçirmeni istemediğimi söyledim ama sen gidip ona sarıldın mı?" 
"Anlamıyorsun ben..."
"Jenny, nasıl bir açıklama yapacağın umrumda değil. Senden hoşlandığını bildiğin bir erkeğe neden sarılıyorsun ki? Bazen o mesajda bahsettiğin kişinin Kang In olduğunu düşünüyorum. Ondan hoşlandığını söyleyemeyecek kadar korktuğun için belki de başkasını seviyorum dedin ona."
Dudaklarım kurumuştu, ellerim titriyordu. Böyle düşünmesini asla istemiyordum. Bu saçma düşünce aklına nasıl gelmişti bilmiyordum ama gerçek olmadığına onu inandırmam gerekiyordu. 
"Hayır, her şeyi yanlış anladın. Lütfen yalnızca dinle."
Yeniden telefonun saatini kontrol etti. Daha sonra ciddi ifadesini hiç bozmadan buz gibi bir sesle yanıtladı.
"Vaktim yok." arkasını dönüp odadan çıkacakken duraksadı "Bence senin biraz zamana ihtiyacın var. Durup duyguların hakkında biraz düşünmelisin." 
Bu son derece kırıcı olan sözleri, bulutu dolduran yağmur gibi doldurmuştu gözlerimi. 
"Hayır düşünmem gerekmiyor!" diye seslendim arkasından ama duymuş olduğundan emin bile değildim...

You Are PerfectWhere stories live. Discover now