Cennette Jelibon Ağaçları Var Mıdır?***

585 42 11
                                    

Deniz, yüzeyinde oluşan köpükleri kıyıya sert bir şekilde vurmaya başlayarak sanki bana “sakın gelme, başına bir dert açacağım” diyormuş gibiydi. Fakat ben buna aldırmadan Kang In’in elini tutarak denize doğru ilerliyordum. Henüz kimsenin ikimizi fark etmemiş olması sevindiriciydi. Şimdilik…

Başımı nadiren kaldırıp insanlara bakabiliyordum. Neredeyse denizin suları ayaklarıma değmeye başlamıştı ki insanlar bizi fark etti. Fakat sorun şuydu ki; hepsi şişman bir kızın yeşil bir mayo giyerek yanlarına gelmiş olmasına şaşırmak yerine daha da şaşırtıcı olan şeye, yani elimi Kang In’in tutmasına şok olmuşlardı. Vay canına, çok akıllıca Kang In! Dikkatleri çekecek çok daha şok edici bir gelişmeydi bu. Kimse üzerimdeki şeyle ilgilenmiyordu. Çünkü şişman olmam değil de şişman olduğum halde elimi olağanüstü yakışıklı olan Kang In’in tutmasını daha çok umursuyorlardı.

Şimdi gelelim benim neyi önemsediğime… Dalgaların sıska vücuduna vurmasıyla üzerindeki beyaz gömleğin sırılsıklam olması sonucu minik bedeni ortaya çıkan ve Niel’in yüzüne su atmakla meşgul olurken birden beni ve Kang In’i gören L.Joe tam olarak umursadığım şeydi. İkimizi öyle gördükten sonra biraz bekledi ve tekrar Niel’in yüzüne su atmaya devam etti. Sanırım onun için ne mayo giymiş olmam ne de Kang In’in elini tutmuş olmam önemliydi…

En çok umursadığın kişi tarafından göz ardı edilmekte biraz acı veriyordu… Acı çekmemek için de ona olan aşkımı reddetmek gerekiyordu. Bu da hayattaki kötülükleri görmemek için kendi gözlerini çıkarmak gibi bir şeydi…

“Ah, bir saniye… Denize böyle giremem.” diyerek elini geri çekti Kang In.

Biraz geri giderek tişörtünü çıkarttı. Ağzımı kocaman açmış bir şekilde karın kaslarına odaklandım. Bu halimle karikatürlerdeki veya çizgi filmlerdeki ölmesini bekledikleri insanların etrafında dönerek onlara gözlerini dikmiş bir şekilde bakan akbabalara benzediğime yemin edebilirdim.

“Sen ciddi misin?” dedim ağzımdan kelimeleri kaçırdığımı fark etmemiş olarak.

Kang In başını eğip gövdesine baktı.

“Ne oldu?”

“Karın kaslarının photoshop’la yapılmış gibi durduğunu biliyor muydun?”

Dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi. Onun da gözleri gülümserken tıpkı L.Joe’nunkiler gibi düz bir çizgi haline geliyordu. Yanıma gelip tekrar elimi tuttu ve birlikte buz gibi denizin sularına merhaba dedik. Su omuz hizama gelecek kadar denizde açıldım. Gözlerimin ucuyla da L.Joe’ya bakıyordum. Benim olduğum tarafa bakmıyordu bile.

“Noona, su topu oynayalım mı?” dedi ChangJo uzaktan bana seslenerek.

Hemen onun yanında bulunan bir diğer set çalışanı bana seslendi.

“O kadar derine açılmamalısınız. Buranın dalgaları çok güçlüdür.”

Tamam, bu uyarı beni fazlasıyla korkutmuştu. Eğer ölme şeklimi seçebilecek olsaydım suda boğulmayı en sona koyardım… Kang In uyarıdan sonra kıyıya doğru gitmeyi uygun buldu. Ben de hemen ardından ilerliyordum. Bir ara yine gözlerim L.Joe’nun olduğu yere bakmayı tercih etti. (evet, gözlerim kendi başına kararlar verebiliyor)

O da tam o sırada bana doğru bakıyordu. Olduğum yerde duraksayarak cesur bir şekilde gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Kang In’in yanımdan ne kadar uzaklaşmış olduğunu umursamamıştım. Hepimizin umursamadığı bazı şeyler vardır, değil mi?

“Jenny, dikkat et!!”

L.Joe neden bana dikkat et demişti ki? Özellikle de arkamı göstererek?? Başımı arkama çevirdiğimde yüzüme çarpmış olan soğuk sert dalgadan sonra bu soruların cevabını açık bir şekilde kavrayabilmiştim. Ardından gelen ikinci dalga darbesi de zaten anlamış olduğum şeyi iyice beynime kazımama yardımcı olmuştu. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi üçüncü dalga darbesi geldiğinde ağzımı açıp denize sövmeye başlamıştım ki fazla miktarda tuzlu suyun boğazıma kaçmasıyla durum daha da kötüleşti. Sonrasında ise… Pekala, doğruyu söylemek gerekirse sonrasını hatırlamıyordum. Sanki birden ciuvvvvvvvvvvt (plak durdurma efekti*) diye bir ses kulaklarımda yankılandı ve her yer karardı…

You Are PerfectWhere stories live. Discover now