Doğuştan Şanssız Jennyfer Tyler!***

522 33 13
                                    

“Üzgünüm, Kang In, ben dans etmeyi pek beceremem.”

Tam olarak yalan sayılmazdı. Gerçekten dans etmeyi pek beceremezdim ama şu an da Kang In’in dans teklifini reddetme sebebim bu değildi. Açıkçası Kang In’den korkmaya başlıyordum. Bu bildiğiniz korkulara benzer bir şey değildi. Benim korkum ondan hoşlanmaya başlamak ve L.Joe’ya olan duygularımı unutmaktı. 

“Senin gibi zeki bir kız için oldukça basit bir yalan değil mi, Jenny?” dedi gülümseyerek Kang In.

“Dans etmek zor değil ama ilk önce denemek için hevesli olmalısın. Benimle gel.” diye kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı L.Joe. Bu beklenmedik atak karşısında şaşkına dönmüştüm ama ona karşı koyamayarak insan halkasının ortasına doğru ilerlemeye başladım. 

L.Joe sol elimi iki elinin arasına aldı. Bir kilisenin bahçesindeki heykeller gibi kıpırdayamıyor olduğum yere çakılı bir şekilde onu izliyordum. Nazikçe sol elimi kendi omzuna doğru götürdü ve elimi oraya yerleştirdi. Tanrım! Elim L.Joe’nun omzunda duruyordu!! Evet, evet!!! Kesinlikle orada duruyordu!!! 

“Diğer elini avucumun içine koy.”

Dediğini yaptım ve elimi uzatıp minik, yumuşak ama kesinlikle kusursuz olan elinin içine koydum. Tam bu sırada L.Joe’nun diğer elini sırtımda hissettim. Küçük bir dokunuş bile beni ne kadar heyecanlandırıyordu. Bu küçük dokunuşların hepsini biriktirecek ve kendime L.Joe dokunuşlarından oluşan bir dünya kuracaktım. Gelecekle ilgili en önemli planım şimdilik buydu.

“Birisi sana dans etmeyi öğretecekse bu ben olmalıyım, Kang In değil.”

Kulağımın üzerine fısıldamayı kesmeyi gerekiyordu. Yoksa gerçekten kendime hâkim olamayarak onu bu kadar kişinin ortasında öpecektim. O anda onu öpmeyi gerçekten çok arzulamıştım. Bana bu kadar yakın olması, fısıldaması, gülümsemesi… Sanki o sırada bana aitmiş gibiydi. Sadece benim sahip olabildiğim bu mükemmellik karşısında kendimi tutmak gerçekten çok zor oluyordu. 

“Neden?” diye fısıldadım ben de gözlerimi onun dudaklarına kenetlemişken.

“Ney neden?”

“Neden bana Kang In öğretemiyor?”

“Onun öğretmesini mi isterdin?” 

Kaşlarımı çatıp ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Şaka mı bu? Dünyanın en iyi, en seksi, en yakışıklı dans hocaları bir araya gelip de bana dans etmeyi öğretmeyi teklif etse yine de onları reddeder bana L.Joe’nun öğretmesini isterdim.

“Hayır, demek istediğim bu değildi.”

“Birden ortaya çıkıp benim için önemli olan birisini benden almaya çalıştığı için Kang In’den hoşlanmıyorum. Bu yüzden benim yanımdayken onunla ilgilenmeni istemiyorum.”

Fazla… Maço bir tavır… Bayıldım!! L.Joe’nun bu maço hali beni gerçek dünyadan alıp götürmüştü bile. Şimdi ikimiz Mars’ın yüzeyinde dans ediyorduk. Dünya ikimiz için fazla kalabalıktı. Mars’ta yalnız kalmıştık. 

“Byung Hun… Sana bir şey söylemeliyim.”

Ah, hayır! Bunu söyleyemem! Şimdi olmaz Jenny! 

“Ne söyleyeceksin?”

Hayır! Bekle! Söylemek için erken değil miydi? Erken? Üç senedir bitmek tükenmek bilmeyen karşılıksız aşkım için duygularımı itiraf etmekte geç bile kalmıştım. Erken değildi ama doğru da değildi. Şimdi ona burada açıklayacak olursam ve beni bu kadar kişi içinde reddederse ne yapardım? 

You Are PerfectWhere stories live. Discover now