35) Uçurum

3.9K 1.6K 71
                                    

   Ölmemiştim, henüz değil. Biri ismimi bağırıyordu. Gözlerimi açtım, acının kolumdan geldiğini fark ettim ve doğrulup omzuma baktım. Kan o kadar yoğundu ki sıyırıp geçti mi yoksa kemiğime saplandı mı göremiyordum. Etrafıma bakındım. Canavar çobanı önümde yatıyordu, gözleri bir şey onu çok korkutmuş gibi ardına kadar açıktı ve tek bir noktaya sabitlenmişti. Tam da alnının ortasından vurulmuştu. Sürünerek yanına gittim ve silahını aldım. Savaş alanından uzaktaydım, yaralı ve kan kaybeden biri için bu gayet iyiydi. Kargaşanın arasında Damian'ın uzun vücudunu ve altın sarısı saçlarını seçebildim. Bedenini annesine siper etmiş, diğer elinde silahıyla eve doğru gitmeye çalışıyordu.

   Planımdan vazgeçmiş değildim ve kalabalığın arasına daldım, onlara hızla ulaşmanın tek yolu buydu. Kurşunlardan daha hızlı değildim, kimse kurşunlardan daha hızlı değildi ama bana çevrilen namluları hissedebiliyordum. Yaşlı çobanların vücudu harika birer kalkan görevi görüyordu. Yere yığılana kadar etten duvar oluşturdular. Yolun bazı kısımlarında sürünmem gerekti ve devrilen sandalyelerin arasında debelenirken biri saçımdan çekip beni ayağa kaldırdı. Burnuna silahımın kabzasıyla vurdum, geriye çekilirken küfretti. Kafası isabet eden bir mermiyle dağılırken yüzüme sıçrayan kan midemi alt üst etti. Yaşanan vahşeti bir yere kadar görmezden gelebilirdim ama bunun bir sınırı vardı. Çığlığım boğazımdan yükselirken arkamdaki sandalyelerden birine takıldım ve düştüm. Karşımda kocaman pompalısıyla dikilen Alvar, canavar cesetlerinin üstünde kanla kaplanmış bir savaşçı gibi görünüyordu. Elimden tutup kalkmama yardım etti. Omzunun üstünden eve yaklaşan Damian ve Jezebel'i gördüm ve arkadaşıma hiçbir şey söylemeden onlara doğru koştum.

   Bu iş bu gece bitecekti. Merdivenleri ikişerli üçerli çıktım ve tam kapıdan içeriye girdiklerinde enselerindeydim.

   "Damian!" Kocaman olmuş gözlerle bana döndüğünde annesinin karnından yaralanmış olduğunu gördüm. Kadın bir elini karnına bastırmış, diğer elini oğlunun omzuna dolamıştı. Damian'ın gözleri korku ve acıyla irileşmiş ne yapacağını bilemez bir şekilde bakıyordu. Hiç düşünmeden silahını bana doğrulttu. Gözlerini benden ayırmadan annesini üst kata çıkan merdiven basamaklarına oturttu. "Sorununu anladım, beni öldüremiyorsun çünkü yaşama nedenin benim... Ben ölürsem sen de ölürsün." Dışarıdaki silah ve çığlık seslerini bastırması için o kadar bağırmam gerekmişti ki boğazım acıdı. Ona doğrulttuğum silahı kendime çevirdim. Ateş etmekten kor gibi olan silahın namlusunu şakağıma dayadım ve göremesem de tenimi yakarken duman çıkarttığına emindim. "Öyleyse neden bunu bitirmiyoruz?"

   "Sakın!" dedi bana doğru temkinli bir adım atarken. "Angie, yalvarırım."

   "Başından beri beni hayatta tutmanın nedeni buydu değil mi? Bu yüzden o gece beni öldürmediler."

   "Sana olan sevgim beni hayatta tutuyor. İnce ama bir o kadar da güçlü bir nedenden buradayım. Tamam mı? Böyle olmak zorunda değil. Bizi buradan çıkarabilirim. İndir silahını." Bizi sarıp sarmalayan karanlığa minnettardım. Tekrar gözlerine bakmaya katlanamazdım. Gözlerinde öylesine çok acı, ızdırap ve kırgınlık vardı ki... Doğrudan kabuslarımdan birinin içine bakmaya benziyordu.

   "Sana söz verdim." Dedim gözlerimden yaşlar boşalırken. Vurulan kolumu kullanamıyordum ve gözlerimdeki yaşı silmem gerekiyordu, görüşümün bulanması çok tehlikeliydi.

   "Hatırlıyorum. Bunu senden ben istedim ve şimdi geri alıyorum. Tamam mı? Geri alıyorum. Senden asla böyle bir şey istememeliydim."

   "O kadar değişmişsin ki..." diye fısıldadım ama beni duydu. Bana doğru bir adım daha attı. Silahını indirmişti. Ceketini fırlatıp attı ve beyaz gömleğinin annesinin kanıyla kaplandığını gördüm. Yaklaşmasına izin verdim. Elini silah tutan elimin üstüne koydu, parmağını nazikçe tetiğin altına sıkıştırdı, artık istesem de tetiği çekemezdim. Yüzlerimiz uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yakınlaşmıştı, nefeslerimiz çarpışıyordu.

ANGIEOnde as histórias ganham vida. Descobre agora