16) İyileşmek

73K 1.6K 6
                                    

Kendimi tek başıma ormanın orta yerinde bulduktan sonra amaçsızca yürümüş, sonunda araba yoluna çıkmıştım. Evimin ne tarafta olduğunu hatırlamıyordum yine de yürümeye devam ettim. Yalın ayaklaydım ve sayıklıyordum. Gözlerimi açık tutmak zordu. Sonunda bir kamyonet karşıma çıktı. Yaşlı bir kadın, beni yolcu koltuğuna oturtup polis merkezine götürdü. Oradakiler beni tanıdılar ve hemen hastaneye kaldırıldım. Konuşamıyor, sorularına cevap veremiyordum. Ne anlatabilirdim ki?

Marie ve Marlo geldiler. Todd da oradaydı. Sırayla başımda beklediler. Doktorlar bedenimi iyileştirdi. Kesikleri ve çizikleri onardılar. Psikologla görüşmemi istediler, bense eve gitmek istediğimi söyleyip durdum. Yemek yemiyor, su içmiyor, yaşam belirtisi göstermiyordum. İlk günlerimi Damian'ın yatağında, kıyafetlerine sarılı geçirdim. Yataktan çıktığımda başım dönüyor, mideme kramplar giriyordu. Uzanıp sırt çantasını aldım, içinde birkaç eşyasıyla günlüğü duruyordu. Siyah deri kapağında ellerimi gezdirdim. Küçük defteri göğsüme bastırdım. Okuyabilmek için cesaretimi topladığımda ilk sayfaların kabaca yırtılmış olduğunu gördüm. Dikişli yerlerinden sökülüp alınmıştı sayfalar. 11 Nisan'da başlıyordu. Benimle tanıştığı gün...

Kaç geceyi, gündüzü, onun yatağında bu eski deftere sarılarak geçirdiğimi bilmiyorum.

Cümleleri ve el yazısını ezberlemiştim. Okurken sanki sesini duyuyordum.

Beni hak edip etmediğini sorguluyordu kendi kendine. Son yazdığı şey bu olmuştu.

Kaybı, kalbimde kocaman bir boşluğun açılmasına sebep olmuştu ve günlüğündeki her cümle o deliği büyüttü. Teneke adam gibiydim ama artık bir kalbimin olmasını istemiyordum. Tekrar bütün olmam imkânsız gibiydi...

Gözlerimi açıp güneşin her sabah her şeye rağmen doğduğunu gördüğümde veya güneş batmaya başlayıp gökyüzünü yıldızlar kapladığında kederim geçmedi.

Hastaymışım gibi hissediyordum. Oysa boşluktaydım. Zamanla, demişti Marlo, zamanla hepsi geçecek. Gerçekten de acım, uyuşukluğa dönüyordu.

Polisler ormanı karış karış aramış, hiçbir şey bulamamışlardı. Ona düzgün bir cenaze töreni bile düzenleyememiştik.

Haftalar aylara dönüştü, Damian'ın sesini unutmaya başladım.

Ne yapabilirdim? Onu bulduğum şehirde, o izbe sokağa mı gitmeliydim? Aynı otel odasında kalabilirdim. Onu yatırdığım kanepeye uzanır bir sonraki sabahı beklerdim. Birlikte dolaştığımız sokaklarda sonsuza kadar yürüyebilir, zevkle kullandığı külüstür arabanın yolcu koltuğuna oturabilirdim. Bodrumdaki gizli odayı çok sevmişti, belki de oraya yerleşmeliydim. Yine de bunların hiç biri Damian'ı bana geri getirmezdi.

Keşke bir fotoğrafı olsaydı diye düşündüm. Yüzünün hatları zihnimden bir bir kayboluyordu.

Odadan çıkmaya başladım. Kitap almak için üst kata çıkıyordum, okuduklarımdan bir şey anlamasam da kâğıda yazılı cümleler, beynimde dönüp duran belli başlı kelimeleri uzak tutuyorlardı. Su almak için mutfağa gittiğim her seferde Todd'u endişeli gözlerle beni izlerken buldum. İlk defa yorgun görünüyordu. Hiçbir şey söylemedi. Böylesi daha iyiydi. Marie, beni eski halime getirebilmek için her çabayı veriyordu. Her öğünde, öğün aralarında, çay saatinde veya uyku saatinden önce küçük bir tepsiyle yiyebilmem için şeyler getiriyor, sessizce Damian'ın komodinine bırakıyordu. Marlo ise arada bir yanıma gelip iyileştirici cümlelerini söylüyordu. Beni birkaç kez odanın farklı köşelerinde iki büklüm ağlarken buldu. Kucağına alıp yatağa yatırıyor, üstümü örtüyordu.

Ağlamaktan sıkılıp pencerenin kenarına tünediğim ve gölü izlediğim bir gün feci koktuğumu fark ettim. Banyoya gittim ve küvetin tıpasını taktım; sıcak suyun döküldüğü yerde büyümesini izledim. Beyaz tişörtün içerisinden süzülürcesine çıktım ve eşofman altını ayaklarımın üzerine düşürdüm. Bu deri değiştirmek gibiydi ama yine de kesinlikle yeterli değildi. Etrafım buharla kaplanırken kendimi tüm dünyevi bağlardan ve prangalardan kurtarmak istiyordum.

ANGIEWhere stories live. Discover now