12) Marie

73.1K 1.6K 16
                                    

Yemyeşil sık orman kasabayı çevreliyordu, yıl içinde birkaç kez kurt, ayı, yaban domuzu veya çakal saldırıları olurdu. Yine de böylesi bir kıyım yaşanmamıştı. Polis tarlanın girişine geçişi yasaklayan şeritten çekmişti, kimsenin içeriye girmesine izin yoktu. Şeridin ön tarafında bir aile polisle konuşuyor, kadın çocuğuna sarılmış ağlıyordu. Onlara doğru yürürken güçlü bir el kolumdan tutup beni durdurdu. Marlo'da aynı herkes gibi şaşkın görünüyordu, biraz da kızgın...

"Hanımefendi buradası güvenli olmayabilir. Hemen eve dönelim."

"Bekle. Bunlar onlar mı?" dedim aileyi başımla göstererek.

"Evet, otuzdan fazla inek, koyun ve kuzuları telef oldu. Tek geçim kaynakları buydu. Hiçbir şeyleri kalmadı zavallıların."

Düşünmeden aileye doğru harekete geçtim. Polis yaklaştığımı görünce bıkkın bir suratla bana döndü.

"Ne vardı?"

"Sizinle değil, onlarla görüşmek istiyorum." Dedim kaba davranışını yok sayıp. "Benim adım Angelique Provan. Kasabanın çıkışındaki koyu yeşil evde yaşıyorum. Batı tarafında. İzin verirseniz zararınızı karşılamak isterim." Omuzları düşmüş aile bireyleri ne dediğimi anlamamışa benziyordu. Orta yaşlardaki adamın zayıflıktan yanakları içine çökmüş, gözlerinin altı kararmıştı. Ailesini doyurabilmek için çok çalıştığı belli oluyordu. Kadın uzanıp elimden tuttu.

"Sizi tanıyorum." Dedi hıçkırığı onu susturmadan önce.

"Başınıza gelen şey... Korkunç... Çok üzgünüm." Marlo gelmiş kocaman gövdesiyle arkamda duruyordu. Dönüp ona bakmam ne düşündüğümü anlamasına yetti de arttı bile.

"Devamını ben hallederim hanımefendi. Lütfen artık eve dönün. Arkadaşınız sizinle mi?" Cevap vermek için ağzımı açmıştım ki ailenin küçük kızı belime sarıldı, bir yandan ağlıyor bir yandan teşekkür ediyordu. Dizimi yere koyup onunla aynı hizaya geldim, annem de boyum kısayken benimle konuşmak için hep böyle yapardı. Aynı hizada olmamıza dikkat ederdi. Yumuşacık, kısa kollarını boynuma doladı. Başını okşayıp hepsinin geçtiğini, iyi olacaklarını fısıldadım kulağına. Sıkıca tutuyordum, o bırakana kadar da bırakmayacaktım. Başımı kaldırıp küçük kızın omzunun üstünden baktığımda korkunç manzarayı gördüm, sayısız hayvan çitlerin arkasında parçalanmış, üst üste yığılmıştı. Hangi hayvan bunu yapabilirdi? Hepsinin iç organları dışarıya çıkmıştı. Kokunun kaynağı buydu. Küçük kızın buradan bir an önce uzaklaşması gerekiyordu. Sonunda benden ayrılabilecek kadar sakinleşince annesine döndü, Marlo anneyle küçük kızı kamyonetine bindirdi, babanın kalıp polislerle birkaç işlem daha yapması gerekiyordu. Dehşete arkamı döndüm fakat midem alt üst olmuştu. Bir şey yemediğime sevindim, derin nefesler alarak arabaya döndüm. Damian'ı evde bekleyecektim.

Benden erken davranmıştı, evin girişinde verandada basamaklara oturmuş bekliyordu. Geldiğimi görünce ayağa kalktı, onu ilk defa kızgın görüyordum; son olmasını diledim.

"Kapıyı üzerinden kilitlemem gerekirdi."

"Bir dahakine artık..." Deyip en sevimli gülümsememi gönderdim. Cevabımı kızgın, can acıtan bir kucaklamayla karşıladı. Yine nefes alamıyordum. "Bu ne için şimdi?" Kollarım yanımda sarkıyordu, kaburgalarımdan çıtırdama sesi geldiğine yemin edebilirdim.

"Bilmiyorum."

"Sevgi gösterisi konusunda kendini geliştirmen gerekiyor. Bir robot bana sarılıyormuş gibi hissediyorum."

"Sevgi gösterisi yapmıyorum ki. Ne yaptığımı bilmiyorum açıkçası."

"Nefes almama izin versen de sohbetimize öyle devam etsek?" Beni bıraktığında elli kilo daha ağırmışım gibi hissettim, ağırlığımın çocuğunu tutuyordu anlaşılan. "Onları gördün mü?" diye sordum konuyu değiştirebilmeyi umarak. Kaşları hala çatıktı, dünya dışından gelme bir yaratıkmışım gibi bakıyordu bana. Cevabından önce başını salladı.

ANGIEWhere stories live. Discover now