34) Dönüşüm

72.6K 1.6K 13
                                    

   Kahvaltımı odamda tek başıma yaptım, iştahlıydım, insan kafasındaki sorunları bir çözüme ulaştırınca, o çözüm doğru veya yanlış bile olsa rahatlıyordu. Damian'a karşı istemsizce soğuk davranıyordum ve buna içerlemiş görünüyordu. Hala güçlü görünmeye çalışıyordu ama on dakikada bir beni kontrole gelmesinden tedirgin olduğunu anladım. Ayinden önceki son anlarımı gün ışığında kitap okuyarak geçirmek istedim, beni asansörlerle yeryüzüne çıkardı, küçük bir dinlenme odasına gittik. Şanslıydım ki kütüphanede Rönesans zamanından kalma, ağır romanlardan vardı. Koltuğa uzandım. Damian da kirli pencerenin önündeki tekli koltuğa oturdu ve dışarıyı izlemeye koyuldu. Buğulu camdan dışarıya bakarken endişeli görünüyordu. Bacağını sektirmeye başlayınca gerginliğine daha fazla dayanamadım.

   "Neyin var? Huzursuz görünüyorsun." Dışarıdan gözlerini ayırmadan elini ağzına götürdü ve tırnağını ısırdı. Sonra bir anda ayağa kalktı.

   "Bu sana göre değil. Benim bildiğim Angie asla böyle bir durumda sakince durmazdı. Neden karşı gelmiyorsun?"

   "İstediğinin bu olduğunu sanıyordum."

   "Sen asla benim istediğim bir şeyi yapmazsın. Sırf inadına zıddını yaparsın, seni tanıyorum."

   "O eskidendi..." dedim kitabıma dönmeden önce.

   "Hayır, aklında bir şey var." Kitabı kabaca elimden alıp kenara fırlattı. "Neler planlıyorsun?" Yere düşen kitap dikişli kabından kurtuldu ve iki ayrı yere savruldular. Eski ve saygı görmesi gereken bir şeydi. "Beni sevdiğini söyledin, ritüel eğer bu hala gerçekse işe yarar."

   "Bekleyip birlikte göreceğiz öyleyse..."

   Akşam yemeğinde Damian benimle birlikte odamdaydı, büyük gece bu geceydi.

   Yeni bir elbise getirmişti, beni böyle motive edeceğini biliyordu. Nereden buluyordu bunları? Yakınlarda bunların satıldığı bir mağaza olduğunu sanmıyordum. Kutuyu çıkarıp elbiseyi ellerimde tutunca ağzım açık kaldı.

   Bembeyaz, ipek, ince askılı, gecelik gibi bir elbiseydi.

   Kalbimin atışı dışarıdan duyulabilirdi. Yanımda dikilmiş tepkimi izlerken o da en az benim kadar heyecanlı görünüyordu.

   Filmden fırlamış gibiydi, sesi tanıdığım bir şarkıya benziyordu. Yine tam anlamıyla o değildi işte, sadece bir zamanlar tanıdığım biriydi. Vanilya kokulu duş jelim ve şampuanım pas kokusunu üzerinden atabilir miydi? Ve çok da şanslı olduğumu düşündüm. Onu burada, deliler evinde bulmam ihtimali ne kadardı? Aynanın karşısında kendimi izlerken yanaklarımın son kez bu kadar pembe görüneceğini düşündüm.

   Deliler evinde olmam beni de deli yapıyor muydu? Bir parçam bütün bunların kâbus olmasını umdu, evimde Marie'nin pankeklerinin kokusuyla uyanmayı bekledi. Üzgündüm, kızgındım ve beni buraya kadar getiren, bunları yaşamamın tek nedeni tuhaf şekillerde çalışan ve mantıklı olanı seçmemi engelleyen hasarlı beynimdi.

   Evden kalabalık halinde çıktık, etrafım canavar çobanlarıyla çevrilmişti. Koltuklar maskeli insanlarla dolmuştu. Çıplak ayaklarım durumdan hiç de mutlu değillerdi. Toprağın çıplak ayaklarımın altında nabız gibi attığını hissedebiliyordum. Ağzımdan çıkan duman etraftaki sise ve ortada yanan ateşin dumanına karışıyordu. Serin havayı ciğerlerime doldurdum, başımı geriye atıp yıldızlı gökyüzüne baktım. Gökyüzü bu gece çok kalabalıktı, yüzlerce hatta binlerce yıldız benim trajik yaşamımın sona ermesini izlemeye gelmişlerdi sanki. Tam ortalarında kocaman dolunay asılıydı. Etrafında kızıl bir hale vardı. Dikkatli bakarsam onun da maske taktığını görebilir miydim? Canavarların tarafında mıydı o da? Oysa kendi evimin terasında onunla her karşılaşmamızda gayet iyi niyetli biri olduğunu düşünmüştüm.

ANGIEحيث تعيش القصص. اكتشف الآن