13-Günah

2.2K 392 46
                                    

12 Eylül, 1980

Heyecanla küçük valizini kapadı Ayşem. Çok değil, sadece bir gün sonra on sekizini dolduracaktı. Bu yüzden gün ağarırken sabah ezanıyla beraber evden kaçacaktı ve Murat'la beraber buradan uzağa gideceklerdi. Murat'ın üniversiteden bazı arkadaşları Ankara'daydı. Gece yarısından sonra otobüsle onların yanına gideceklerdi. Ankara'da nikâhlandıktan sonra Mersin'e, askerlik arkadaşına gideceklerdi Murat'ın. Yeterince sular durulduğundaysa Artvin'e, köyüne götürüp orada düğün yapacağının sözünü vermişti Murat Ayşem'e.

Tek gereken bugünü sağ salim atlatıp Ankara'ya varabilmekti. Sonrasında kimsenin onlara el uzatamayacağını umuyordu Ayşem. Saatin tik takları ve sokak köpeklerinin açık pencereden içeriye dolan havlamaları dışında sessiz bir geceydi. Heyecan mıydı yoksa başaramama korkusu mu bilmiyordu ama genç kızın içinde bir huzursuzluk vardı. Galiba nikâhı kıyılana dek de bu tedirginliği devam edecekti. Sonunda Murat sokakta belirdi, hızlı ama bir o kadar da sessiz adımlarla sevdiğinin penceresini önüne geldi.

"Geldin."

Ayşem'in tek kelimelik umut dolu, güven dolu cümlesi Murat'ın gülen yüzüyle karşılandı.

"Çünkü bekledin."

Ayşem onu beklerken iki eli kanda olsa yine gelirdi Murat ve Ayşem sonunda o gelecekse, Murat'ı bir ömür geçse yine beklerdi.

Önceden ayarladığı demiri birkaç dakika içerisinde yerinden çıkararak kenara koydu. Odasındaki sandığın üstüne çıkan Ayşem de önce çantasını verdi Murat'a sonra adımını atarak kucaklamasıyla pencereden atlamış oldu. Sessizce, cesaret almak istercesine birbirlerine gülümsediler. Tahir ağabeyin Anadol arabasının anahtarları Murat'taydı yine. El ele köyün çıkışına doğru park edilmiş arabaya yürüdüler. Murat Ayşem'in elinin buz gibi olduğunu fark ederek önce öptü, sonra nefesiyle ısıtmayı denedi.

"Üşümüşsün Ayşem."

Ayşem'in bedeni titriyordu ama üşümesinin nedeninin sabah ayazı olup olmadığından emin değildi. Murat yine de ceketini çıkardı ve ince, el örgüsü hırkasının üstüne giydirdi Ayşem'in.

"Korkuyor musun?"

Bu soruya ne cevap vermeliydi Ayşem? Belki korkmuyorum demesi gerekiyordu Murat'ı etkilemek için. Ancak o yalan söyleyemezdi. Hele Murat'a... Bir kere günahtı yalan söylemek ve Ayşem günahtan çok korkardı. Hem insan hiç evleneceği adama yalan söyler miydi?

"Biraz... Sen korkmuyor musun?"

Murat gülümseyerek Ayşem'in güzel gözlerine baktı. Ellerini genç kızın omuzlarına koydu. Belki de onu cesaretlendirmek için korkmuyorum demeliydi. Ama Ayşem'e hiç yalan söylemeyeceğine dair söz vermişti. Onların sevdasında yalana yer yoktu.

"Korkuyorum ama yanımda sen varsın."

"Ben olunca ne oluyor ki?"

Masum bir merakla sorulan soru Murat'ta Ayşem'e sarılma, kokusunu içine çekme isteği uyandırdı. Ancak bunu yapmadı. Hoş, yapmak için son şansı olduğunu bilseydi bir an bile düşünmeden sarmalardı narin bedenini.

"Yanımda sen olunca, sen bana böyle bakınca güçlü hissediyorum. Rabbim bu güzel kızı bana yazdıysa, bana onun kalbine girmeyi nasip ettiyse benden adam olacak demek ki diyorum. Onu seveceğim, koruyacağım, ben Ayşem'in yüzü suyu hürmetine yaşıyorum, onun için güçlü olacağım diyorum."

Gözleri dolu dolu bir halde gülümsedi Ayşem. Yutkunarak aklındakini dile getirdi. "Sen nesin biliyor musun Murat?" Kaşları çatık, meraklı bir halde baktı Murat. Bunun üzerine konuşmaya devam etti genç kız. "Hani ıssız bir gecede, yağmurda, ayazda yürürsün ya yolunu bilmeden. Ayaklarında derman kalmaz, hangi yöne gideceğini bilemezsin. Yokuş çıkmışsındır, nefesin kesilir. Tam pes edecekken bir ışık görünür uzaktan. Yaklaşınca bir bakarsın ateş. İçin ısınır. Seni gecenin karanlığından, ateşten korkan tüm gölgelerden korur. İşte sen benim ıssız gecede yoluma çıkan ateş oldun. Allah senden bir değil, bin kere razı olsun Murat."

SAKLI KALAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin