7-Hasret

2.4K 375 66
                                    

Murat aralarındaki sessizliği bozmaktan korktu önce Ayşem gider diye. Sonra asıl susarsa gider diye korktu. Hoş, gitmeyip ne yapacaktı? Kaldığı her saniye ikisine de eziyetti. Gitsen de eziyet, kalsan da eziyet be gülüm dedi bu defa gözleri. Ayşem'in eski elbisesinin bol gelen belini, solgun yüzünü, zayıflamış bileklerini fark etti. İyi değildi... Yüreği iki kat sızladı. Ne söylese yakışıksız olacaktı madem, bari bunu söyleseydi.

"Sen iyi misin? Zayıflamışsın."

"İyiyim, sağ ol."

Ne zaman utansa, sıkılsa yaptığı gibi yine parmaklarıyla oynamasını izledi Ayşem'in. O âşık olduğu, naif, güzel genç kız şimdi başkasının karısıydı. Başkasının çocuğuna analık ediyordu. Onu omuzlarından tutup sarsarak sormak istedi. Ne yaptılar sana Ayşem? Ne getirdiler başına? Nasıl direnemedin onlara? Kalamadım yanında, kol kanat geremedim sana.

"Kızın nasıl? Büyümüştür. Son gördüğümde kundakta bebekti."

"Büyüdü, ellerinden öper. Zehra'yla oynuyordu o da içeride. Senin için patron oldu, kendi işini kurdu demişlerdi. Buradasın."

Ayşem'in titreyen sesiyle, utana sıkıla sorduğu soru Murat'ın başını sallayarak buruk bir şekilde gülümsemesine neden oldu.

"Doğru demişler. Ziyaret için geldim. Selim amcanın bir tadilat işi varmış. Bana danışmak istemişti. Uğramak istedim, habersiz oldu benim gelişim."

"Ne güzel, Allah işini rast getirsin. Tahir ağabeyler nasıl?"

Ayşem artık konuşmayı bırakıp gitmesi gerektiğinin farkındaydı ama sanki adım atarsa düşüp bayılacakmış gibi geliyordu. Bacakları öyle çok titriyordu ki elbisesinin eteği dalgalanıyordu.

"İyi, onun da çocukları büyüdü. Sen sormadan ben söyleyeyim."

Bahçedeki erik ağacına bir serçe kondu. İkisinin de gözleri kısa bir an ona takıldı.

"Sen de var mı?"

İkisi de hâlâ kuşa bakarken Ayşem'den gelen bu soru Murat'ın kaşlarını çatmasına sebep oldu.

"Ne var mı?"

"Çoluk çocuk... Evlilik..."

Ayşem'in yutkunarak, nemli gözlerini kırparsa ağlayacağından korkarak sorduğu soru Murat tarafından yeniden acı bir tebessümle karşılık buldu.

"Yok, nasip değilmiş."

Bu cevap üzerine gözleri birbirini buldu ve Ayşem'in iki yanağına birer damla yaş süzülüverdi. Murat onu sarmalamak, gözünden damlayan yaştan öpmek istedi. Ancak bunun yerine taş kesmiş gibi dikilmeye devam etti.

"Ben kızı alıp gideyim artık. Evden merak ederler."

"Doğru, evinden merak ederler."

Bu cümleyi kuruştaki soğuk kabullenmişlik, içinde barındırdığı acı ikisinin de zaten yanmakta olan içine bir kor daha düşürdü. Ayşem son gücüyle Aylin'e seslendi. Ne olduğuna bakmak için Aylin'le beraber kapıya çıkan Zehra ve Zeynep Murat'ı görünce onlar da tıpkı Ayşem gibi donup kaldılar. Ne olduğundan habersiz çocuk ise koşarak annesinin bacaklarına sarıldı. Murat'ın içi bu defa kıskançlıkla kavruldu. Bu güzel çocuğun babası o olabilirdi. Şimdi uzaktan, bir el olarak baktığı aile onun ailesi olabilirdi.

Ayşem daha hızlı gidebilmek için Aylin'i kucağına aldı. Ona sıkıca sarılarak kucağındaki çocuktan destek aldı. Fakat kapıdan çıkıp sokakta yürümeye başladığında ayakları onu sadece birkaç adım daha taşıdı. Kucağında Aylin'le beraber yere yığılıp sessizce ağlamaya başladı. Bağırmak, feryat etmek istiyordu. Kısıldığı kapandan onu çıkaracak bir ele can havliyle, tüm gücüyle tutunmak istiyordu. Üstelik onu kurtaracak güçte bir el olmadığının farkında olmasına rağmen düşlüyordu bunu. Kucağındaki Aylin korkuyla ağlamaya başlayana dek öylece döktü yaşlarını sanki yarasının iltihabını akıtır gibi. Sonra doğrularak, yüzünü kızının ardına saklayıp çeşmeye doğru yürüdü. Yüzüne su çarparak bir taşın üzerinde oturdu. Aklına Murat'ın onu istemeye geldiği gün düştü. Nasip olmayan Ayşem'di. Murat'ın istediği, bir yuva kurmayı düşleyip evlenemediği kadındı. O gün babası adının hakkını vererek delirmişti Murat'ın dünür başı göndermesine. Nerede görülmüştü insanın kendinden olmayana kız verdiği? O memleketlisiyle, köylüsüyle evlendirecekti Ayşem'i. Ellere, hele ki Murat gibi soyu sopu belli olmayan bir uğursuza mı verecekti kızını? Sanki çok düşünürmüş gibi Ayşem'i... Gürcü göçmeniydi Murat. Bahanesi bu olmuştu Deli İbrahim'in kızını vermemek için. Gâvura verecek kızı yoktu onun. Şule teyze bile girmişti araya, bir tarafım laz, diğer yanım gürcü göçmeni. Ne var bunda, hepimiz bu memleketin insanıyız, din kardeşiyiz diye dil dökmüştü. Fakat çoktan verilmişti karar, kırılmıştı bir kere Ayşem'in kalemi.

SAKLI KALAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin