4-Baba Evi

2.7K 425 51
                                    

1985

Ayşem evinin günlük işini sabah erkenden yapıp sonrasında demlediği çayı içmek için pencere kenarındaki divanına oturduğunda dizlerini karnına çekerek gözlerini kapadı. Günün en sevdiği saati buydu. Hapishanesinin penceresinden yolda yürüyen insanları izliyordu. Aylin de yerdeki minderin üstüne oturmuş Ayşem'in onun için kendi elleriyle diktiği bez bebeğiyle oynuyordu. Daha önce sayısız defa olduğu gibi yine içine bir ateş düştü Ayşem'in. Duvardaki saat hareket ettikçe bu akşam yaşayacağı zulüm de yaklaşıyordu. Daha kaç gece, kaç yıl dayanabilecekti buna? Bir gün sona erebilecek miydi bu kâbus? Ne için dayanıyordu? Kızı babasız kalmasın diye mi? Sahi, baba demek ne demekti? Vaktiyle Ayşem'in babası başındaydı da ne işe yaramıştı? Fikret'in Aylin'e ne faydası oluyordu? Artık her şeye aklı eriyordu Aylin'in. Çocuk kalbinde, ruhunda belki de hiçbir zaman iyileşmeyecek yaralar açılmaya başlamıştı bile.

"Allah'ım sen bana bir yol göster, bir kapı arala da çıkıp kurtulalım şu cehennemden."

Belki dökecek yaşı kalmadığından belki de takatsizliğinden ağlayamadı bile. Yerinden kalkarak sevmek için kızına doğru bir adım attı fakat o sırada bakkalın çırağı koşarak pencerenin önüne geldi ve Ayşem'e seslendi.

"Ayşem yenge! Sana telefon var, köyünden arıyorlar. Ustam çabuk gelsin dedi."

Gerçekten önemli bir mesele olmasa aranmazdı bu yüzden kötü bir şey olduğunu düşünerek Aylin'in elinden tuttuğu gibi evden dışarı çıktı ve yolun karşısına geçip bakkaldan içeriye girdi Ayşem.

"Hakkı ağabey, bana telefon varmış."

Nefes nefese bir halde bakkalın uzattığı telefonun ahizesini kulağına götürdü ve kız kardeşi Betül'ün sesini duyar duymaz babasına bir şey olduğunu anladı genç kadın.

"Abla... Abla babam çok kötü... Bu sabah çok kötü uyandı. Herkes başına toplandı ama..."

"Betül, doktor çağırdınız mı gülüm? Ağlama ne olur, kurban olurum sana ben."

"Sağlık ocağından geldi doktor ama bir şey yapamadı. Abla çok kötü... Can veremiyor abla babam."

"Tamam ablam, ağlama sen ben hemen bir araba bulup geliyorum."

"Ne olur gel abla, muhtar Ayşem'i çağırın, helallik alsın kızından, belki o zaman rahat verir son nefesini dedi. Ben ondan aradım seni."

Ayşem niye ağladığını bilmeden yanaklarını kuruladı ve telefonunu kapatarak burnunu çekti. Mahallede bir şoför Mustafa vardı arabası olan. Durumu bakkala izah etti ve Mustafa'ya haber verildi anne kızı baba evine götürmek için. Ayşem'in parası yoktu, garibandı, herkes kocasının da nasıl bir adam olduğunu bildiğinden bu anne kıza acıyordu. Bu sebeple Allah rızası için Mustafa arabayı hazır edip onları almaya geldi hemen. Bu sırada Ayşem de eve dönerek apar topar üstünü değiştirdi, Aylin'i de giydirip kapının önüne çıktı. Sonra aklına akşam Fikret geldiğinde onu evde bulamazsa yaşanacak kıyamet gelince tekrardan bakkala koşarak kocasının çalıştığı fabrikayı aramak için izin istedi. Babasının durumunun ağırlaştığını, köye gideceğini söyleyerek Fikret'e iletilmek üzere haber bıraktı.

Mustafa'nın arabasının arka koltuğunda geçen yolculuğun ardından köye vardığında kucağına aldığı kızıyla beraber baba evinin kapısında indi Ayşem ve adama teşekkür edip uğurlayarak bahçe kapısından içeriye girdi. Bugüne dek bu evi hiç bu kadar fazla insanla dolu halde görmemişti. Oysa ki Deli İbrahim'in neredeyse hiç seveni yoktu, kimse hazzetmezdi ondan. O zaman bu kadar insanın burada ne işi vardı. Gözler kendisine çevrilince gelenlerin çoğunun meraktan geldiğini anladı Ayşem. Acaba nasıl can verecek bu adam dedikleri türden bir adamdı onun babası ve şu anda da ölüm döşeğinde can veremiyordu. İki yıldır felçli bir halde evde yatıyordu zaten. Vücudunda kapanmayan yaralar çıkmıştı, her gün biraz daha kötüye gitmişti durumu. Ayşem buraya Fikret izin vermediği için birkaç ayda bir gelebilse de biliyordu vaziyetin fenalığını.

SAKLI KALAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin