60

6.9K 521 319
                                    

HOSEOK

"Hobiş hobiş hobiş..." Yoongi önümde zıplaya hoplaya ilerlerken bana vermiş olduğu takma ismi tekrarlıyordu.

Her ne kadar dün konuştuğumuzda 'Hah çok klişe bir kere Hoseok, gitmeyelim lunaparka' demiş olsa da şu an onun tarafından lunaparka getirilmiştim. Heyecanla aletlere bakıyor ve sırayla binmemiz gerekenleri söylüyordu.

Açıkçası halimden çok memnundum ve onu izleyerek kahkaha atmaya devam ediyordum. "Ne oldu yine sevgilim?" dedim elimi tutup beni ilerletmesine izin verirken.

"Atlıkarınca!" diye konuştu. Gözlerinin içi parlıyordu her zaman ve diş etleri... Sürekli dudaklarını izlememe sebep olan şey kesinlikle gülümseyişiydi. Bugün üzerine açık renkli bir tişört giymişti. Altına siyah dar kotunu giymiş olsa da üzerindeki uzun olduğundan kalçaları hafifçe kapanıyordu.

Ayaklarında ise beyaz sporlar vardı. Kıkırdayıp "Bizi ona bindirmezler biliyorsun değil mi güzelim?" diye mırıldandım. Ardından sevgilimi süzünce bir gerçek yüzüme dank etti. "Gerçi sen miniksin. Alırlar seni."

Kaşlarını çatıp bana bakarken korkutmaya çalışıyordu kendince fakat ne kadar şirin ve savunmasız durduğundan haberi yoktu. "Ben zaten binelim mi dedim Hoseok?" Adımla seslenince irkilmiştim. Ardından gülümseyip elimi çekiştirdi. "Çocukları izleyecektik."

Söylediği şey ile ne kadar yumuşak olduğumdan haberi var mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim bu kadar güzel oluşu kalbimi sızlatıyordu. Atlıkarıncaya ilerlemek için yöneleceğim sırada Yoongi'nin gözlerinin bir yeri izlediğini fark ettim.

Merakla o yöne baktığımda fotoğraf kabininden çıkmakta olan bir çifti gördüm. Böyle bir günden telefonumuzdan da fotoğraf çekinebilirdik fakat konu Yoongi olunca ne derse yapmaya razıydım.

Nitekim ben konuşmaya kalmadan "Hobik!" diye seslendi yine değiştirmiş olduğu ismimi. Bu sadece daha fazla onu yeme isteğimi artırıyordu. "Fotoğraf kabini!"

Kafamı onaylarcasına sallamama bilr izim vermeden elimden tutmuş ve beni kabine sürüklemeye başlamıştı. İçerisi boş olduğundan az önceki çiftin yerini biz almıştık. Küçük kabine girdiğimizde ve kapıyı kapadığımızda makineye atmak için cebimdeki bozuklukları çıkarmak üzereydim.

Elimi tutan Yoongi'nin buna mani olmasını bekliyor değildim. "Hobiş," dedi ciddi bir ifadeyle. Konuşmama fırsat vermeden beni kabindeki küçük koltuğa oturtmuştu. Ne yaptığını anlamaya çalışırken "Para atmalıyız," dedim sakince. Bunun üzerine yanlış bir şey söylemişim gibi kaşlarını çattı.

"Hoseok! Fotoğraf kabini!" Söylediği sözle ben de kaşlarımı çatmıştım çünkü demek istediği şeyi anlamıyordum. "Biliyorum bebeğim fotoğraf kabinindeyiz. Atayım işte parayı." Tekrardan makineye yönelecekken yerime geri oturttu ve kucağıma kendisini yerleştirmesi ise saniyelerini aldı.

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuşken bacakları bedenimin iki yanından sarkmış, elleri ensemde birleşmişti. "Y-yoongi?"

Sanki bunları yapan o değilmişcesine masum bir ifadeyle gülümsedi ve burnunu burnuma sürterken konuştu. "Hobiş, kabinde ne yaparlar biliyor musun?"

Sertçe yutkunurken havada kalan ellerimle belinden tuttum. "B-bilmeli miyim?" Neden kekelediğimi bilmiyordum. Sadece Min Yoongi çoğu zaman kelimelerimi yok edecek kadar güzel oluyordu.

"Seni tam da şu anda..." diye söze başlayan Yoongi dudaklarını yanağıma sürtmüştü hafifçe. Tüm bu yaptıkları benim minik Yoongi'm tarafından mıydı? Kalbimi hissedemiyordum.

"...öpmek isterim." Söylediği son sözle birlikte düşünmeye ihtiyaç duymamış ve dudaklarımı yumuşak et parçalarına kapamıştım. Hayatımın sonuna kadar etkisinden çıkamayacağımı bilsem de doyasıya öpmeye çalışmıştım. Kırmaktan korkarcasına fakat onu bırakmaktan çekinircesine öpmüştüm.

solidarityWhere stories live. Discover now