24

10.4K 922 174
                                    

TAEHYUNG

Namjoon beni beklemeden yemekhane sırasına koştuğu için sınıftan henüz çıkmış onun yanına doğru ilerliyordum. Jimin her zamanki gibi Jungkook'un sınıfının ilerisindeki öğrenci lavobasına gideceğim bahanesiyle onu arayacaktı.

Yoongi de gerçekten çişi geldiği için onu takip etmişti ama içten içe Hoseok ile karşılaşmak için dua ettiği çok açıktı.

Uzun koridor boyunca merdivenlere yürürken omzuma atılan elle koridorun ortasında durdum. Elin sahibine döndüğümde yanımda aniden Jimin ve Yoongi'nin belirmesi şaşırtıcı sayılmazdı.

"Çişe gitmemiş miydiniz?" diye sordum. Ardından sırıtıp Jimin'e döndüm. "Tabii seni bilemem sen daha başka şeyler için..." Kafama bir tane geçirince küçük bir ahlama döküldü dudaklarımdan. Hayvan gibi vuruyordu.

"Terbiyesiz seni. Vizyonsuz." Dediklerine gram takmazken kıkırdadım. Yoongi ise karşısındaki bir noktaya bakakalınca kırmızı sinyallerim ötmüş ve hemen o tarafa dönmüştüm.

Hoseok her zamanki gibi genişçe gülerek zıplaya zıplaya yürüyordu. Hemen duvar taraflarına yakın olan Jungkook elleri ceplerinde kayıtsızca arkadaşına bakıyor fakat dudak altından gülüyordu. Yanımda olan Jimin'in yutkunduğunu duymuştum.

Jungkook yüzüne bakmamayı tercih ediyordu fakat arkadaşım onun kendisine aşık olduğunu söylemekten çekinmiyordu. Ya da teselli cümlesine alışmış denebilirdi.

En başından beri görmemeye çalıştığım bedene gözlerimi döndürdüğümde korkmuştum.

Seokjin şimdiye kadar hiç görmediğim fevri tavırlarını sergiliyordu. Hayır, yanlış anlamayın. Bana gösterircesine yapmıyordu bu tavırlarını. Yüzüme dahi bakmıyordu. Sadece yere öyle sert basıyordu ki belki de vicdanım sızladığından bunları üstüme alınıyordum.

Her ne kadar onun gözünde değerli biri olmasam da... Bana sinirlenmiş olabilirdi belki ama o kadar önemseyeceği biri bile olamamıştım onun gözünde. Belki de sadece beni sevmiyordu. Benden nefret ediyor olabilirdi. Ya da o gün mesajlaşmamızdan sonra benden gıcık kapmış olabilirdi. Ya da...

Düşüncelerimi kesen şey Seokjin'in yanımızdan geçerkenki bana değen gözleriydi.

Çok ama çok kısa bir anlığına belki de yaklaşık üç saniyeliğine o göz temasına esir olmuştum ve bütün tüylerim ürpermişti.

Gözlerindeki sinir kıvılcımları vücudumun en ücra köşelerini bile üşütürken şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum. Zihnimde dolan tüm o kötü düşünceler doğruluğunu kanıtlamıştı sanki.

Seokjin benden nefret mi ediyordu?

Sadece takipten çıkmıştım ve bu şu anki duruma göre oldukça komik bir sebep gibi kalıyordu. Başka ne yapmış olabileceğim aklıma gelmiyordu. Belki de beni hiç samimi bulmamıştı.

Seokjin çoktan koridorun diğer tarafına varmışken ben olduğum yerde kalmış; Seokjin'in bana olan bakışını tekrar tekrar başa sarıp izliyordum. Her şey yavaşlamış bir halde gözümün önündeyken neden kalbimin sızladığını anlayabilmiş değildim.

Gerçek dünyaya dönmemi sağlayan şey Jimin'in Yoongi'yi kollarından tutarak sallaması oldu. Yoongi gevşekçe sırıtıyor ve "Ah ne güzel gülüyor," diye mırıldanıp duruyordu. Jimin son bir kez "Kendine gel lan!" deyince Yoongi transtan çıkabilmişti.

Ardından şükür çekip omzuma kolunu attı Jimin. Gıcık etmek istercesine sırıtırken konuştu. "Seokjin seni sikecek gibi bakıyordu yine."

Akşamleyin eve döndüğümde ağlamaya karar verip tamam belki de ağlamazdım çünkü gururum vardı ya da bilmiyorum aptal gururum önemsizdi. Kesin oturup dolabıma saatlerce kafamı vuracaktım. Yine de gülümsemeye çalışıp kıkırdadım.

"Ah keşke bir yapsa da mutlu olsam, hm?"

Laubali konuşmam her zamanki gibi normal karşılandı ve Namjoon'un yanına yürüdük.

·

solidarityOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz