"Tahlil yaptıramadım ama..."

"Dur bakalım. Belki sadece üzüntüdendir. Hemen koyuverme kendini."

Bu söylenene inanmasa da gülümsemeye çalıştı Ayşem. Yanağını kurulayarak çoğu misafir gittiği için neredeyse tamamen boşalan salona dönmek için ayağa kalktı. Fakat evin ahşap kapısı çarpılarak ardına kadar açıldı. Fikret Ayşem'in adını bağırarak içeriye girdi. Korkmuş halde salonun girişinde yakaladığı kadının evde bulunan insanları bir an bile umursamadan saçlarına yapıştı.

"Ulan orospu! Sen kendini öldürtmeden rahat etmeyeceksin değil mi lan kahpe!"

Ne olduğunu anlayamayan Ayşem can acısıyla ellerini Fikret'in saçlarını kavramış haldeki elinin üstüne koyup kafa derisini rahatlatmak istedi. Fakat bu boşuna bir çabaydı. Aylin ağlayarak annesine doğru gelmek isteyince anneannesi tarafından tutuldu. Şule araya girerse bu gözü dönmüş ruh hastasına gücü yetmeyeceğini bilerek yardım çağırma umuduyla koşarak evden çıktı. Betül de tüm çaresizliğiyle eniştesinin koluna yapıştı. Ancak Fikret onu da kolaylıkla geçiştirerek duvara başını çarpmasına neden olacak şekilde ittirdi.

Ayşem bu defa ne yaptığını, Fikret'in herkesin içinde bu hale gelebilmesinin nedenini bilmiyordu. Hoş, bilse de söyleyeceği herhangi bir şeyin, yapacağı savunmanın dayağı engelleyemeyeceğini bilecek kadar çok dayak yemişti. Çığlık atarak Aylin'in ağladığını, annesinin cılız bir sesle damadına yalvardığını duyabiliyordu ancak gözyaşları görüşünü çoktan bulanıklaştırmıştı. Suratına art arda inen tokat ve yumruklar acı içinde yere çökmesine neden oldu. Fakat Fikret kolundan tuttuğu kadını sürükleyerek zorla odaya sokmaya çalıştı. Bir taraftan da bağırarak ağza alınmayacak küfürlerini, hakaretlerini sıralıyordu. Birbirine giren hakaretlerin arasından Ayşem'in tek anlamlandırabildiği Fikret'in onun Murat'ı gördüğünü, konuştuğunu bir şekilde öğrenmiş olmasıydı. Aklına tek bir şey geldi Ayşem'in. Bu odaya kapatılırsa kimse onu Fikret'in elinden alamazdı. Öleceğini düşündü. Ölüp Aylin'i annesiz bırakacağını...

Ardından kapı kapanmadan sehpanın üstünde duran fotoğraf çerçevesini can havliyle kavrayarak Fikret'e onunla vurdu Ayşem. Doğruca kapıdan dışarıya, sokağa koşmak ve yardım çağırmak istedi ancak kayınvalidesi Naciye Hanım gelininin bu halde dışarıya çıkıp onları herkese rezil etmesine izin vermeye niyetli değildi. Bu yüzden bahçede Ayşem'e ilk yetişen o oldu. Oğlunun hoyratça tutup incittiği kolu tuttu ve Ayşem'i içeriye doğru çekiştirmeye çalıştı. Genç kadın için ise bu asıl kopma anı oldu. Bu canavarların elinde kaderinin işkenceler içinde ölmek olduğunu anladı. Eğer bir tercih yapması gerekiyorsa kaçmaya çalışırken ölmeyi burada bir böcek gibi ezilmeye yeğlerdi. Belki Aylin böylece büyüdüğünde annesini cesur bir kadın olarak hatırlardı.

"Yeter! Yeter!"

Bu acı feryadın kendi boğazından çıktığına inanamadan tüm gücüyle Naciye Hanım'ı ittirdi Ayşem ve kadının yere düşmesine neden olup bahçenin eski, ahşap kapısını açtı. Doğruca sokağa koşarken Fikret'in arkasından geleceğini biliyordu. Zaten annesinin Ayşem tarafından yere düşürüldüğünü gören adam önceden olduğundan daha da öfkeliydi artık. Namusunu iki paralık ettiği yetmezmiş gibi annesini de düşüren, utanmadan evden kaçan bu kadın onları rezil etmeye ant mı içmişti?

Ayşem var gücüyle dizlerinde derman, ciğerlerinde hava kalmayana dek koştu. Düştü, dizleri kanadı ama pes etmedi. Sadece bağırmak, yardım için çığlık atmak istiyordu ancak hiç sesi çıkmıyordu. Sonunda çeşmeye vardığında birkaç şaşkın, ürkmüş komşu onun bu haline anlam vermeye çalıştı. Ayşem de daha fazla dayanamayarak dizlerinin üstüne çöktü. Toprak yola oturup soluk soluğa kan revan içinde kaçmış yüzünü ellerinin tersiyle silmeye çalıştı. Fakat koşmaktan nefes nefese kalmış haldeki Fikret'in vazgeçmeye niyeti yoktu. Bu defa köyün ortasında saçlarına yapıştığı kadını yerde sürüklemeye başladı. Kadınlardan bazıları korkuyla çığlık atarken birkaç kişi kahveden yardım çağırmaya gitti. Bu sırada Şule de evdeki telefonundan jandarmayı aramış, sonra da muhtarlıkta olduğunu tahmin ettiği kocasını arayarak yardıma çağırmıştı. Önce eve giden ikili Ayşem'i orada bulamayınca koşarak çeşmeye doğru gittiler.

Selim korkuyla geç kalmamak için onun yaşındaki bir adamdan beklenmeyecek bir hızla, karısını beklemeden ilk meydana varan oldu. Önce kahveden çıkmış adamların Fikret'i zorla zapt etmeye çalıştıklarını fark etti. Sonra yerde cenin pozisyonunda baygın halde yatan, tekmelenip yerlerde sürüklenmekten üstü başı rezil halde olan genç kadını buldu gözleri. Korkuyla bir tepki bulma umuduyla bağırdı.

"Ayşem! Kızım!"

Fakat yerde yatan beden ne kıpırdadı ne de herhangi bir tepki verdi. Bu manzaraya daha fazla dayanamayan adam karısının telefonunun ardından beline taktığı ruhsatlı silahını hayatında ilk defa birine doğrulttu ve hâlâ mahvolmuş haldeki kadına saldırmaya çalışan Fikret'in önüne geçti.

"Seni öldürürüm! Lan seni gebertirim! Ne yaptın sen bu çocuğa? Tek bir adım daha at, hele ki bir fiske daha vur yemin ederim basarım tetiğe!"

Soluk soluğa bir halde yanlarına gelen Şule bozulan yemenisini dahi düzeltmeden doğrudan Ayşem'in yanına, yere çöktü. Başka kadınlar da çekingen adımlarla yanlarına geldiler. Ağlayan kadın yüzü mahvolmuş haldeki kızın kafasını kaldırdı ve önce başının arkasından ensesine sızan, toprağa damlamış kanı fark etti. Ayşem'in başı yarılmıştı. Ama durumu bununla da sınırlı değildi. Başka bir kadın ayak bileklerine süzülen, bacak arasından akmakta olan kanı gördü ve Şule'ye gösterdi. Güçlükle nefes alıyor gibi duruyordu Ayşem. Onun için ne yapacağını, nasıl yardım edeceğini bilemeyen Şule ağlayarak kocasına bağırdı.

"Selim! Doktor lazım, bu kız kanıyor! Yetiş Selim!"

Dolmuşla şehirden getirdiği müşterilerini ilçeye bırakan Tahir bağırışlar ve jandarma arabasını görünce bir şeyler olduğunu anlayarak koştu diğerleri gibi meydana. Herkesin sevip saydığı, yaşını başını almış, ismi gibi aklıselim bir adam olan Selim ağabeyi Fikret denen şerefsize silah doğrultmuş halde görünce kalbi korkuyla sıkıştı. Selim bu hale geldiyse Fikret çok kötü bir şey yapmış demekti. Jandarma doğruca Fikret'i tutuklarken kadınların etrafını sardığı, Şule'nin ağlar halde üstüne kapandığı Ayşem'in bedenini gördü. Bu öyle dehşet verici bir manzaraydı ki sanki beynine bir balyoz darbesi yemiş gibi irkildi. Yıllarca ağabeylik yaptığı, hafta sonları dolmuşuyla okulundan evine getirdiği bu kadersiz kızcağız gencecik yaşında ölmüş müydü? Öfkeyle gözü dönmüş bir şekilde Jandarmaların araca bindirmeye çalıştığı Fikret'in üstüne saldırdı.

"Lan! Ulan kansız! Ulan soysuz!"

Ahali bu defa Tahir'i zapt etmeye çalıştı, biraz olsun toparlanan Selim Ayşem'in hastaneye yetiştirilmesi gerektiğinin bilincine vararak ilçeden ambulans gelene dek kendileri kızı yetiştirirlerse daha doğru olacağını düşündü ve yardım için Tahir'e seslendi. Ayşem'in ölmediğini de böylece anlamış olan Tahir doğruca dolmuşu getirdi. Dikkatle kucakladıkları kızı dolmuşa bindirirlerken herkesin tek bir duası vardı o da Ayşem'in kızına bağışlanmasıydı. Böyle mi olacaktı diye düşündü Şule. Bu gencecik, elmas gibi kızın sonu böyle mi olacaktı? Hayatının sirkteki bir hayvan gibi eziyetlerle kafeslere kapatılarak geçtiği yetmezmiş gibi kafesin kapısını kırdığı gün hali bu mu olacaktı?

SAKLI KALAN Where stories live. Discover now