cinayet silsilesi

134 22 11
                                    

임개범

"Jaebum. Haberi duydun mu?"

"Hangi haberi?"

"Özel şirketteki avukat. Kim Taehyung."

"Wang'ın avukatı mı?" Neredeyse 3 hafta geçmişti mahkeme üzerinden, hafızam her zamanki formundaydı.

Onayladı. Merakla sandalyemde doğruldum ve okuma gözlüğünü çıkardım. "Evet. Bir haftadır işe gelmiyor. Ailesi arama başlatmış, kayıp."

"Ne demek kayıp?"

"Kayıp işte! Mahkeme günü akşamı eve dönmemiş."

Nasıl nefes alacağımı şaşırdım bir an için. Aklıma ilk Jackson Wang geldi. O hastalıklı piç böyle bir şey yapmaktan çekinmezdi, gayet de kolay sıyrılırdı.

"Seri katile bağlıyorlar işi. Tabii uzun zamandır aklın havada, habersizsin her şeyden." Gayet de haberim vardı, ölümler son birkaç günde çoğalmıştı hatta. Ülkenin geldiği yer içler acısıydı.

Önceki söylediklerine odaklıydım yine de, Minseok'un söylenmelerini de duymazdan geldim. Bir şey bildiği yoktu.

"Şüpheli falan yok mu? Polisler neden devre dışıymış gibi geliyor bana?" Omzunu silkti.

Yarım saat önce gelen, soğumuş soğan halkalarıyla dolu kutusunu bana uzattı. "Diyetteyim." dedim. Aldırmadan bir tanesini alıp ağzıma tıktı, muhasebede çalışan Chen'i ofisin cam duvarları sayesinde gözüne kestirdiği an kıkırdayarak çıktı odadan. Soğan halkalarını da götürmeyi unutmamıştı.

Youngjae o günün ertesi aradı beni.
Arkadan denizin dalgalarının dinlendirici sesi, bir süre güldü söylediklerime.

Jinyoung bunca iş ve dava varken telefonla konuşmamı yakalasaydı eğer hapı yutardım.

Taehyung'ı duyunca Youngjae, sessizleşti. Sebebini sormadım gerçi ama rahatsız olmuş gibiydi.

"Chan nasıl?" sordu.

"O geri döneli çok olmadı." cevapladığımda endişeyle mırıldandı.

"Onu aramalısın. O çevrenin artık güvenli olmadığını biliyorsun. Ayrıca..."

"Ne?"

"Yalnız kalması sağlıklı değil bence."

"O bunu tercih ediyor, kafa dinleyemeden yazamadığını söyler durur."

Yine de o böyle söylediğinden sonra huzursuz oldum. Ertesi günüm boştu, ona uğrayıp birlikte içmeyi teklif edebilirdim.

"Kendine dikkat et." dedim. Durumunun Mark sayesinde daha iyiye gittiğini söyledi. Yine de modunu yüksek tutmanın yararı vardı.

"Sende Jaebum-ah~ Sende kendine dikkat et."

"Stars shining bright above you."

Müziğin sesini açtım keyifle. Direksiyonda kaydırdığım elimle birlikte arkama yaslandım.

"Night breezes seem to whisper 'I love you.'"

Uzaktan gördüğüm, yeşil yanan trafik lambası neşeme neşe kattı diyebilirim. Ancak yüz ifadem kolayca değişti. Neredeyse birine çarpıyordum, küçük bir küfür savurarak ürkmeme sebep olan bedeni inceledim.

"Hey, kepçe! Nereye gittiğini sanıyorsun?"

Byun Baekhyun üzerinden bir türlü çıkaramadığı şu hırkalarıyla yolun ortasında durmuş, diğer tarafta hızla ilerleyen bir adama bağırıyordu.
Çevresinde ünlü olmasından kaynaklı bir şaşkın, hayran topluluğu birikmişti.

𝙸𝚗𝚎𝚏𝚏𝚊𝚋𝚕𝚎Where stories live. Discover now