ayçiçekleri

1.1K 80 134
                                    

임개범

Mesela ondan, kedilerimden hoşlandığımdan da çok hoşlanıyordum.

Namjoon duysa kırılırdı büyük ihtimal. Tüy yumağı olarak adlandırdığı kedilerimin hangi sebeple ondan üstün olduğunu ve o çocuğun olmadığını sorardı.

Tüy yumağı değildi onlar bir kere.

Korunmaya değer, sevilmeye layık canlılardı. O çocuğa da aynı gözle baktığımı düşünürsek, Namjoon ne hali varsa görebilirdi.

O, ilk karşılaşmamızda aynı kaldırımda yürürümemizin - daha doğrusu onun; zemindeki çizgilere basmamaya çalışırken girdiği binbir şekile gülmemin ardından bana döndü.

Güzelliği sarstı beni, kalbim un ufak oldu.

Yine de tanıdığım pek yoktu onu.

Akşamları saat yedi buçukta, tramvayda omuzlarımızın çarpıştığı olmuştu. Kalbimin çarpıntılarını duymaması için, nefesimin düzensizliğini fark etmemesi için sırtımı dönmüştüm ona; sıkışınca.

Yüzüne bakmak cesaret gerektirirdi benim için. Gözlerimizin buluşmasını istemem, kahvelerinde boğulurken yakalanmaktan korkmam ile çakışırdı; giremezdim riske ben.

Cehennemi, sana evin benimseten insandan uzak durmalısın; derlerdi eskiden. Ona böyle bakmak günahtı güya. Ona böyle bakmam yasaktı, kabul edilemezdi asla.

Yine de ben onun, üşüdüğü için sıkı sıkı sarıldığı; sarı ayçiçekleriyle bezenmiş kot ceketinin koluyla gizlediği, bileklerinden öpmek istedim.

Kıyafetlerindeki ayçiçekleri ve çeşitli desenler özenle çizilmiş, boyanmış izlenimi veriyordu. Onun yapıp yapmadığını merak ediyordum. Narin ellerine fırçanın nasıl yakışacağını görmek istiyordum.

Şeker kokuyordu.
Yemin ederim ki şeker gibiydi o!

Tramvayda olabilirdik, insanlar orada çoğunlukla ter kokardı ama onun şekerli kokusu karameli andırıyordu bana akşamları. Nevrim dönüyordu, daha fazla yaklaşmamak için kendimi çok zor tutuyordum.

İnanamayacaksınız ama birkaç kez buluşmuştu gözlerimiz, günün aydın; demişti bana sabah vakti. Yine tramvayın önünde karşılaşmıştık. Gülümsemişti, gözlerimi kaçırmıştım hemen. İlk defa birinin gülümsemesinden öpmek istemiştim, bana bakınca gülümsesin istemiştim.

Bazenleri denk gelemiyorduk gerçi. Alarm saçmalığına uyanamıyordum, geç kalıyordum işe. Jinyoung hiç değişmediğimi söylüyor, ben uyanana kadar telefonu çaldırıyor ve ayılana kadar azarlıyordu acımadan.

Oysa ki onu daha uzun görmek için erken kalkmak isterdim ben, bana güzel baksın diye en sevdiğim kıyafetlerimi giyinirdim.

O benden sonra iniyordu yolda. 2 durak vardı aramızda. (Bir keresinde yanındaki yaşlı teyze sormuştu ona, dinlediğimden değil.)

Nereye gidiyordu başta bilmiyordum, nereden geldiğini de. Şeker kokusunu birileri çekiyor mu içine, meraktan kemiriyordum zavallı beynimi.

Namjoon'un arabamı ağaca çarpmasının ve emektar hurdayı tamire vermemin, işe giderken tramvaya binmeye başlamamın ardından bir ay geçmemişti henüz. Nasıl bu kadar bağlı hissettiriyordu, kendine çekiyordu beni bilmiyordum.

𝙸𝚗𝚎𝚏𝚏𝚊𝚋𝚕𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin