shoes -10-

426 50 40
                                    


Kaşlarım hafifçe çatılmış bir şekilde ona bakarken Madison'ın butikte dedikleri aklıma gelmişti. Calum'ın benimle yatmak istediğini söylemişti. Gerçekten haklı olabilirdi.
Ben bunları düşünürken Calum hızlıca konuşmaya devam etti. Toparlamaya çalışır gibi.

"Yanlış anlama. Sadece bu gece seninle çok eğlendim. Belki evde biraz içeriz ve iyi zaman geçirmeye devam edebiliriz."

"Yanlış anlamamıştım, merak etme. Ve tamam, tabii, olur."

Aslında yanlış anlamıştım ama bunu bilmesine gerek yoktu. O cebinden para çıkartırken ben de çantamda cüzdanımı bulmaya çalışıyordum. Calum yeterinden çok fazla bir miktar parayı çıkarttıktan sonra masaya bıraktı ve bana döndü.

"Ne yapıyorsun?"

Cüzdanımı bulduğumda kaşları çatıldı.

"Hailee, saçmalama. Ödedim işte, gidiyoruz."

O bana zaten bu gece bir sürü iyilik yapmıştı. Küçük bir şey de ben yapmak istiyordum. Düşünerek aklıma gelen fikirle kasa tezgahının arka tarafına doğru ilerledim.

"Nereye?"

Calum'ı umursamadan tezgahın üstüne yirmi dolar bırakıp cüzdanımı geri çantama attım. Sonrasında ise milkshake makinesine ilerledim. Elime bir bardak alırken çalışması ve dolu olması için dua ediyordum.
Şanslıydım ki öyleydi.
İki bardağa da vanilyalı milkshake doldurup kapaklarını kapattım ve birer pipet taktıktan sonra adımlarımı tekrar Calum'a çevirdim. Gözlerimi devirip elimdeki milkshakelerden birini almıştı.

Arabaya bindikten sonra milkshakelerimizi içerek yaklaşık yarım saat kadar yol gittik. En sonunda evine vardığımızda arabadan indik. Büyük, geniş bahçeli ve şirin bir evi vardı.
İçeri girdikten sonra Calum beni arka bahçeye yönlendirdi, kendisi ise içkilerimizi getirmek için mutfağa gitti.

Bahçeye doğru ilerlerken salondan geçmiştim. O anda aklımda buraya ilk geldiğim gün canlandı. Beni ayağına kadar çağırmış, özür dileme bahanesiyle biraz daha ezmişti. O gün kendimi nasıl da aşağılanmış hissetmiştim.

Bunu çok düşünmemeye çalışarak bahçeye çıktım ve çimlerin üzerindeki geniş koltuğa oturdum. Ayaklarımın artık bu işkenceye dayanamayacağını bildiğimden topuklu ayakkabılarımı çıkarttım ve kenara koydum. Bacaklarımı kendime doğru çekerek toparlarken çantamdan telefonumu çıkartıp saate baktım. Sabah beşe doğru geliyordu.

Hava gerçek anlamda buz gibiydi. Calum'ın ceketine biraz daha sarılırken evin içinden elinde iki bardak ve bir şişeyle Calum gelip yanıma oturdu. Ortadaki geniş, cam sehpaya elindekileri bıraktı ve bardaklara şişedeki içkiyi doldurdu. Bir bardağı bana uzatırken diğerini de kendisi alarak arkasına yaslandı.


***

"Sarhoş oldun."

Gülerek Calum'a bakıyordum. O da aynı şekilde bana bakıyordu.

"Hayır, Hailee. Sarhoş olan sensin."

"Hayır, sensin."

Bana cevap vermeyerek önüne döndü ve bardağındaki içkisini bitirip bardağı kenara bıraktı.

"Calum."

Bakışları tekrar bana çevrildi ve basitçe efendim demek yerine mırıltılar çıkartarak ilgisinin bende olduğunu belli etti.

"Saklambaç oynayalım mı?"

"Bir de bana sarhoş diyorsun."

Söylenmesine karşılık ofladım. Çok sıkıcı bir adamdı.

"Yalvarırsam?"

Calum gözlerini devirerek ayağa kalktı. Sanırım kabul ettiği anlamına geliyordu. Ben de hızlıca ayağa kalktım. Suratıma kocaman bir sırıtış yerleştirmiştim. Calum derin bir nefes alıp sesli bir şekilde bıraktı.

"Bir kez sayarım, saklanırsın, bulurum ve oyun biter. Sadece bir kez."

Ellerimi sevinçle birbirine vurdum.

"Tamam, tamam. O zaman sen şimdi burada saymaya başla."

Kısa bir süre yorgun gözleriyle bana baktıktan sonra durumu kabullenerek bahçe duvarına doğru ilerledi ve alnını duvara yaslayarak saymaya başladı.
Çıplak ayaklarıma bir şeyler batmamasına dikkat ederek içeri girdim.
İçeri girdiğim anda koşar adımlarla üst kata yönelmiştim.

Merdivenler bittiğinde etrafıma bakındım. Bir sürü oda vardı. Kapısı açık olan iki tane oda görünüyordu. Bir tanesi geniş bir yatak odasıydı. Calum'ın odasına saklanmamın uygun olmayacağını düşünerek diğer odaya baktım. Bu sırada merdivenden gelen ayak seslerini duymamla hızlıca ne odası olduğunu bile anlamadığım odaya girdim.
Oda tamamen müzik aletleriyle doluydu ve saklanacak bir yer yoktu.

O anda gözüme balkon kapısı ilişti ve hızlıca oraya girdim. Balkonda içeriyi gören bir pencere de vardı. Pencerenin önünde yere eğildiğim anda görüş açıma bir çift siyah, kaliteli deri ayakkabı girdi.
Suratım düşerken yavaşça gözlerimi ona çevirdim. Tek kaşını kaldırmış beni izliyordu.

Yavaşça ayağa kalktım ve sırtımı soğuk cama yasladım. Oyun bitmişti.

Calum yavaşça gözlerini üzerimde gezdirdi. Bu omuzlarımın üstündeki ceketi düzeltmeme sebep olmuştu. Yavaşça bana yaklaştı. Yüzlerimiz arasındaki mesafe azaldığında bakışları gözüm ve dudaklarım arasında gidip geliyordu. İç çekti ve sessizce konuştu.

"Seni buldum."

Elleri kalçamın yanlarından arkamdaki pencerenin önündeki mermer çıkıntıya yaslıydı. Hafifçe eğilmişti. Boyu benden fazlasıyla uzun olmasına rağmen eğildiği için yüzü, benim yüzümden biraz aşağıda kalıyordu.
Sırıtarak bana bakıyordu. Bakışları biraz yüzümde geziniyor, sonra bir dudaklarıma bir gözlerime gidip geliyordu.

Kendimi gergin hissediyordum. O anda aklıma gelen ilk şeyleri büyük bir heyecanla söylemeye başladım.

"Ama, ama çok hızlı aramaya başladın. Ben daha saklanamamış-"

Kendini hafifçe yukarı doğru itti ve dudaklarımızı birleştirdi. Dudaklarımı büyük bir istekle öperken hafifçe doğrulmuştu. Dudaklarımızın ayrılmaması adına hafifçe parmak uçlarıma kalkmıştım ve yüzüm yukarı dönüktü.

Ben onun öpücüğüne yavaşça karşılık verirken o ellerini belime yerleştirip beni sarmalamıştı.
Her geçen an öpüşü daha da sertleşiyor ve dudaklarımın üzerindeki baskısı giderek artıyordu.

İçimde bir şeyler patlıyor gibi hissediyordum. Calum'dan bu denli etkilendiğimi şimdiye dek hiç şu anki kadar net fark etmemiştim.
Asla durmamasını, sonsuza kadar bu anda yaşamayı diliyordum.

Serbest duran ellerimi göğüslerinin üzerine yerleştirdim ve beni yönlendirmesine izin verdim.
Beni önce pencerenin önünden çekti.
Öpüşmeye devam ederken ağır adımlarla, onun yönlendirmesiyle, geri geri içeri doğru gidiyordum.
Ama düşmekten korkmuyordum çünkü beni o kadar sıkı tutuyordu ki düşeceğimize ihtimal bile vermiyordum.

Evin içine girdik. Adımlarıyla beni yatak odasına doğru yönlendirdi. Odasında olduğumuzu sırtımın bir anda buluştuğu yumuşak yatak yüzeyi sayesinde anlamıştım.

Dudaklarımızın kısa ayrılığı sırasında gömleğini umursamazca çekti ve düğmelerin kopmasını sağlayarak çıkarttı. Ardından hızlıca üzerimdeki yerini aldı. Dudaklarımız tekrar buluştuğunda ben de önceki utangaçlığımı az da olsa yenmiştim ve elimden geldiği en iyi şekilde ona karşılık vermeye çabalıyordum.

Ama Calum duracak gibi değildi. Her saniye bu işin daha da ileri gittiğini fark ettim. Onu durdurmam gerekiyordu. Bir yandansa bu hiç bitsin istemiyordum.

Boutique | C.H.Where stories live. Discover now