blazer -9-

449 52 68
                                    

Kahkahalarımız tüm otoparkı inletirken konuşmaya çalıştım ama gülmekten konuşamıyordum. Derin birkaç nefes alıp kıkırdamalarım eşliğinde konuştum.

"Özellikle de o şişman herif. Neydi adı?"

Calum öne doğru eğilerek koca bir kahkaha daha patlattı.

"Stanley'i diyorsun sen. Nasıl da aksan yapıyordu, tanrım, çok aptallar."

Gülmekten artık yanaklarım ağrımaya başlamıştı. Arabaya yaklaştığımızda Calum arabanın kilidini açtı ve sürücü koltuğuna yerleşti.
Ben de yan koltuğa oturduğumda topuklarımdaki ince sızıyı fark etmiştim. Ama topuklu ayakkabıyla ayakta kalmak yüzünden zaten butikte çalışmaya başladığımdan beri ağrı çekiyordum.

İkimiz de öylece durup gülmeye devam ediyorduk. Garip bir şekilde eş zamanlı olarak gülüşlerimiz azaldı ve bir iç çektik. Calum bana döndü.

"Aç mısın?"

Sorusu karşısında karnımın gerçekten saatlerdir açlıktan ağrıdığını fark ettim. Hızlıca onaylar anlamda kafamı salladım.

"Hem de çok."

Davet salonunun otoparkından çıkıp anayola girdiğimizde camdan dışarıya bakındım. Saat gecenin çok geç bir saati olduğu için büyük bir kalabalık yoktu. Böylece trafik de yoktu.

Calum yoldan gözlerini ayırmadan telefonunu bana uzattı.

"Oradan Jack Winslet'ı arar mısın? Şifresi için benim yüzümü göster."

Telefonu elime alırken konuştum.

"Tabii."

Telefonu elime aldıktan sonra Calum'ın suratına doğru uzattım ve telefon açıldı. Daha sonra rehberine girdim ve söylediği ismi aramaya başladım. Ben hayatımda hiç bu kadar kalabalık bir rehber görmemiştim.
Bu kişilerin yarısını yolda görse tanımayacağına yemin edebilirdim.
Jack Winslet'i bulduğumda aradım ve hoparlöre aldım.
İki çalışın ardından telefon neşeli bir erkek sesi tarafından açıldı.

"Hood? Yine bana ne işin düştü?"

Calum gülerek cevapladı.

"Yapma, seni sadece işim düşünce aramıyorum."

Karşıdaki adam da gülünce Calum konuşmaya devam etti.

"J, kanatçıyı çalışanlardan birine açtırabilmen mümkün mü?"

"Gecenin üçünde canın kanat mı çekti?"

Calum adamın göremeyeceğini bilerek göz devirdi.

"Açtırabilir misin, açtıramaz mısın?"

"Şimdi Richard'ı yolluyorum. On beş dakikaya açar."

"Borcum olsun."

"Zaten çok var."

Calum telefonu kapatmamı istediğinde bir nevi adamın suratına kapatmış oldum. Telefonun ekranını kapattıktan sonra elimde tutmaya devam ettim. Calum gözlerini yoldan aramadan konuştu.

"Jack liseden arkadaşım. Şimdi ülkenin her yerinde fastfood restoranları var. Ben de böyle işim düştükçe arıyorum. Yoksa bu heriften de nefret ederim. Salağın teki."

Calum'ın cümlenin sonunda Jack'ten iğrendiğini belli edercesine konuşmasına kıkırdamıştım.

"Senin sevdiğin biri var mı ki zaten?"

Calum duraksamıştı. Birkaç saniye içinde hafifçe gülümsedi ve sessiz bir tonda cevapladı.

"Var birileri."

Boutique | C.H.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin