hair tie -14-

255 29 15
                                    


Calum'ın evine geldiğimizde daha önce iki kez burada olmama rağmen evi hiç incelemediğimi, etrafıma çok fazla bakınmadığımı fark ettim.
Aslında burası çok güzeldi. Oldukça sade dekore edilmişti. Çok fazla dekorasyon eşyası yoktu. Genel olarak her şey bir amaca hizmet etmek için orada gibiydi.
Benim evimin aksine.

Girişte eldiven, bere, atkı ve kabanımı çıkartmam biraz sürmüştü. Ceketini çıkartıp kapıda bizi karşılayan kıza uzatan Calum bir süre beni beklemek zorunda kalmıştı.
Bittiğinde ilerlemeye başladı, ben de peşinden gittim.

Geniş antreden geçtikten sonra salonu da geride bıraktık ve üst kata çıktık. Gözüm salona kısa süre takılınca aklıma orada bana söyledikleri gelmişti. Bana ümit verdiği için özür dilemesi ve beni tehdit etmesi.
Pislik herif.

Bir merdiven daha çıktığımızda geniş bir kış bahçesi olduğunu gördüm. Gözlerimi kısaca etrafta gezdirdim. Birkaç tane ne olduğunu tam bilmediğim büyük yeşil bitki, siyah bir şömine, koyu gri bir oturma takımı ve geniş bir sehpa vardı.

Calum kanepeye oturduğunda duraksadım. İki tane tek kişilik koltuk da vardı ama ben onun yerine cesaretimi toplayıp Calum'ın yanına oturmayı tercih ettim.

Fazla umursamadı. O sırada yanımıza gelen orta yaşlı yardımcı kadını hemen tanımıştım. Buraya ilk geldiğim gün bana kapıyı açan kadındı. Ve aynen o gün olduğu gibi ikimiz de siyah etek, siyah topuklu ve beyaz gömlek üçlüsüyle, zavallı işçi sınıfını temsilen duruyorduk.
Kadın gülümseyerek sordu.

"Bir şey ister misiniz, Bay Hood?"

Calum bana döndü ve sorarcasına baktı. Birkaç saniye düşündükten sonra kadına döndüm.

"Kahve alabilirim."

Calum, "İki kahve." dedikten sonra kadın içeri döndü.

Hiç konuşmadık. Ben oturduğum yerde emanet gibi duruyor; yerleri, tavanı, şömineyi ve zaman zaman ellerimi inceliyordum. Calum ise ardı ardına sigaralar yakıyor, kahvesini yudumluyor ve ben hariç her yere bakıyordu.

Kafasından neler geçiyordu acaba? Oturup

Kahvelerimiz bitmeye yakın sessizliği bozdu.

"Ne düşünüyorsun?"

Sorusuyla beraber daldığım noktadan gözlerimi ayırıp ona baktım.

"Dürüst olmamı ister misin?"

Duruşumu ona doğru çevirerek oturdum ve üzerimdeki rahatsız eteği biraz çekiştirdim. Calum hafifçe onaylar anlamda kafasını salladığında sorusunu cevapladım.

"Senin ne düşündüğünü."

Bakışları beni bulduğuna birkaç saniye gözlerini kısarak bana baktı. Sonrasında elindeki sigaradan son nefesini çekti ve sehpada duran, dolmak üzere olan, kül tablasına bastırarak söndürdü.
Arkasında yaslandığında bakışları tavanın köşesinde bir yerlerde duruyordu.
Sadece iki kelime edip susmaya devam etmek istemiyordum.

"Neden böyle birisin?"

Sorumla birlikte bir anda kaşları çatıldı ve ağır bir
şekilde kafasını bana döndürdü.

"Nasıl biriyim?"

Başımı hafifçe yana yatırdım. Yüzünü saatlerce incelemek istiyordum ama ona karşı hiçbir adım atamayacak kadar çok çekiniyordum. O bana gelmedikçe ben ona gidemezdim. Keşke elimde bir sihirli değnek olsaydı ve Calum'ın tüm sinirini, kabalığını ondan ayırabilseydim. Çünkü onların altında mükemmel birisinin durduğuna emindim.
Ya da kendimi kandırıyordum.

Boutique | C.H.Where stories live. Discover now