bouquet -13-

231 32 37
                                    


Kafam o kadar dağınıktı ki Calum'ı bile pek düşünememiştim. O da yazmamıştı zaten.

Soğuk hava yüzüme çarptığında biraz ayılmama yardımcı olmuştu. Adımlarımı otobüs durağına doğru hızlıca atarken durağın orada, elinde bir buket çiçekle oturan Harry'i gördüğümde kaldırımın ortasında durdum.

"Siktir."

Kendi kendime mırıldanmamın ardından engelleyemediğim, büyük bir iç çekmiştim. Şu an onunla uğraşamayacak kadar kötü bir haldeydim.
Uykusuzluk, akşamdan kalmalık ve yoğun iş gününe, eski sevgiliyle kavga etme yorgunluğunu ekleyesim hiç yoktu.
Adımlarımı geldiğim yöne çevirdim ve nereye gittiğimi bilmeyerek ilerlemeye başladım.

Tekrar butiğin önüne geldiğimde Madison'la karşılaştık. O daha yeni çıkmıştı.

"Bir şey mi unuttun?"

Gergince Harry'nin beni fark edip etmediğini kontrol etmeye çalışırken mırıldanarak cevap verdim.

"Yok, hayır. Ben sadece şeye, şey için yani- siktir ya."

Gözlerimiz buluştuğunda hızla Madisona döndüm, ona durumu anlatacakken arkamdan gelen Harry'i gördü ve gözlerini devirdi.

"Geliyor senin züppe."

Ve ben cevap bile veremeden omzumdaki el nazikçe beni kendine çevirdi.

"Konuşabilir miyiz?"

Yumuşak bir şekilde sorduğu soruyla beraber elindeki buketi bana uzatmıştı.

"Benim seninle konuşacak bir şeyim yok, Harry. Git lütfen."

Onunla konuşmayı reddederek otobüs durağına doğru tekrar yürümeye başladım. Beni ağır ağır takip ediyordu. Ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi, yine de bir şeyler geveledi.

"Ben böyle olsun istememiştim. Yoksa neden hayatımı bir kenara bırakıp sana geleyim? Sadece sen üzülme istiyorum."

Son cümlesiyle öfke damarlarıma yayılmaya başlarken olduğum yerde durdum ve ona döndüm. Konuşmaya devam etti.

"Kendini boş hayallere kaptırıyorsun ve sonunda yine en çok sen üzülüyorsun. Tekrar bunu yaşama istiyorum."

Sinirimi bastırmak adına birkaç derin nefes aldıktan sonra dişlerimi sıkarak onu tersledim.

"Benim hayatım, benim üzüntülerim seni ilgilendirmez."

"İlgilendirir. Ne sanıyorsun? Ben olmazsam seni kim düşünecek? Kim umursayacak?"

O da sinirlenmeye başlıyordu. Maalesef eski sevgiliyle kavga maratonu başlamış gibiydi. Cevap vermemeyi seçsem de o devam etti.

"Seni ünlü bir oyuncu yapacağım diyen herkesin peşinden mi koşmaya başladın? Yoksa o adam seni umursuyor mu sanıyorsun gerçekten? Komik olma."

Calum'ın beni umursadığını düşünüyor muydum? Bu henüz içimde cevaplandırmayı düşünecek vakti bulamadığım bir soruydu.

"Sen ne bilirsin ki? Herkes senin kadar sığ değil, Harry."

Harry koca bir kahkaha patlattı. O alayla gülerken suratına bir tane yapıştırmamak için çok zor durmuştum.

"Zavallı Haiz. Cidden ne düşünüyordun? O herifin senin için kılını kıpırdatmayacağını bilmek için onu görmeme bile gerek yok. Ünlü bir adamın seninle ne işi olabilir? En fazla kendine eğlence arıyordur."

Söyledikleri canımı fazlasıyla sıkarken bana doğru bir adım attı ve aramızdaki boşluğu minimuma indirdi. Yüzüme yaklaştı ve gözleri biraz yüzümde gezdikten sonra gözlerime odaklandı. Sessiz ve rahatsız edici bir tonda konuştu.

Boutique | C.H.Where stories live. Discover now