Güneşi gülüşüne nasıl sığdırdın

67 6 2
                                    

Medya; Ezhel Felaket

Sabah uyandığınızda kendinizi nerede bulmak istediğinizden ziyade kimin yanınızda bulmak istemeniz önemlidir bence.

Bir bankta ya da kaldırımda sevdiğiniz kişiye uyanmak mı? Bir otel odasının en güzel yerinde tanımadığınız birine uyanmak mı?

Ben zaten mecnun değildim. O da beklenen değildi. Kendini kandırma boşuna. Ne onu seviyorsun ne de başkasına gitmek istiyorsun. Yalan söyleme. Sen onu sevip unutmak istediğin başkasına gitmek istiyorsun.

Sabah uyandığımda saat 06.17 idi. Ne tekrar uyumak ne de tamamen uyanmak istiyordum. Hayatımın belki de en dolu günlerini geçirdiğim kişi ile bir de asla görüşmemek, onu bir daha asla görmemek istiyordum. Aslında bunu istemiyordum. Buna mecburdum.

Yataktan kalkıp üstüme rahat bir şeyler giyip dışarı çıkmaya hazır olduğumda saat 06.22 yi gösteriyordu.

Dün gece olanlardan sonra eve nasıl döndüğüme dair en ufak bir fikrim bile yok.

Evin duvarlarının dahi uyanmadığı havadaki kokudan bile anlaşılır durumdaydı. Kuş uyurdu, kurt uyurdu, bir ben uyumazdım.

Evden dışarı çıktığımda hava serin ve hafif yağmurluydu. Kafama toz pembe sweatshirtümün şapkasını ve kulaklığımı takmış son sesi de açarak nemli havanın yüzüme çarpan yağmur çiselemelerine inat koştum. Koştum ve daha da hızlı koştum. Belki çocukluğumuzdaki gibi sadece koştuğum zaman hızlandırdı kalbim.

Beynimin dolup taştığı zaman bana bir kaç dakika dahi olsa saatlerce koştum. Yoruldum, aldandım belki de. Saat 08.07 idi.

Herkesin her gün gittiği gösterişli kafelerden birine değil de içindeki insanların kalbi ile ortamı ısıtıp genişlettiği küçük bir kafeye gitmeye karar verdim.

Sabahın bu saatinde ve günlerden cumartesi ise kimsenin bu saatte uyandığını düşünmezdim.

Ta ki oturup çayımı yudumladığım kafenin kapısının küçük zili çalana dek.

Cehennem neden yanar bilir misiniz?"Sordu genç kız etrafındaki ona anlamaz bakışlar atanlara çayından bir yudum aldı kuruyan boğazına iyi gelmişti dudaklarını yaladı ve önündekilere döndü genç kız,birden ışıklar yanıp sönmeye sert bir rüzgar uğultusu duyulmaya başladı sadece loş mum ışığı kalmıştı.Fakat odadaki 4 gençten 3'ünün gözü korkuyla parlıyordu...biri hariç o yüzündeki garip sırıtma ve derin gözleriyle 'arkadaş' olarak adlandırdıklarını süzdü ve fısıldadı "cennete aşık olduğu için..."sönen mum ve gece ile karanlığı bölen çığlıklar...

İçimde bir şey acıyor sen gelince aklıma. Kim bilir belki sana duyduğum nefretin ya da aşkın göstergesidir bu.

Erkek sevilmeyi isterdi, sevmeden... Kadın ise sevilerek sevmeyi...

Yani şimdi o kadar bekleyip bekleyip sonunu da bir hayal kırıklığı mı oluyordu. Ben istemedim böyle olsun. Ne benim elimden geldi ne de geliyor... Benim elimden sadede oturup hayatımın yıkılışını izlemek geliyor.

Senin mi allah'ım bu görkemli güz. Havada yağan kardan, yere düşen yapraktan haberim yok.

Küçük zilin çalması ile içerisi buz kesildi. Kapının açılması değil, küçük zilinçalması ile içerisi buz kesildi.

O kraldı. Tacı yana kaymış. Prensesini ise kuleye hapsedip başına ağzından alevler çıkartan ejderhalar koymuştu.

Içeriye orman yeşili gözleri ile etrafı dondurucu bakışlar atan bir erkek adım attı.

8.CENNETTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon