hayat kızgın boğa ben kırmızı pelerin

37 20 7
                                    

+Bu yine bir kabus sevgilim. Ama diğerlerinden farklı ve şimdi uyanacağım. Sonra tekrar uyuyacağım sadece sen, ben ve kızımızın olduğu rüyaları görmek için.

-Demek Aden bu ulaş. Sen ulaş'ın yokluğunda çok mu üzüldün canım he? Ama bak artık Ulaş Erensoy yok. Ulaş ve Beyza bir de bir ay kadar sonra Hakan Erensoy var.

Bir bir gidiyor hayallerim, ellerim,  ciğerlerim... Hayat mıydı bu? Hayır.  Ben ölmeden yaşadım cehennemi, Araf ı, cenneti. Neydi bu? Ben rüyamı kontrol edebilirken kabusumu nasıl kontrol edemezdim? Adı Beyza olan genç kadın tekrar açtı ağzını. Açtı ağzını ve yumdu gözünü belki de.

-Bak Aden seni anlıyorum ama artık Ulaş senin değil. Seni üzmemek için aylardır Türkiye'ye gelmedik. Senden saklandı aylarca ama artık bırak bizim peşimizi. O artık evli ve bizim bir çocuğumuz olacak. Yuvam-

-BEYZA! Kes sesini!

Çok bildiğimden değil çok sevdiğimden. İyi Günde varsın da kötü Günde yoksun ya.

İllegal bir yağmurum ben. Deģdimi yakarım. Sevdiğimi prangalar... Aşık olursa eğer o yağmur uzaktan sever. İçinden sever.

Hala ayırt edemiyordu ama gözlerim gerçek ile rüyayı. Sende artık beklenen değilsin. Geçen süre... Ulaş'ı özlemek ve beklemek ile geçen sürenin ardından hamile bir kadın ile mi döndü yani? Ben demiştim herkese. O dönecek,  geri gelecek diye. Ama kimseye eşi ve bebeği ile döneceğini söylemedim. Elimden düşüyordu bir bir albümler, fotoğraflar. Sadece onlar da değil. Kanım çekiliyordu benim bir bir vücudumdan.
Görecek günler var daha. Dışarıda deli dalgalar, gelip duvarları yalar.
Belki de son kez bakıyordum o bal gözlere. Belki de son kez kana kana içtim bal dudaklarını Ulaş'ımın.

Gözlerinin içine baktım derin derin. Kayboldum ben o ormanda. Sonra bir de Berk'e döndüm de baktım. Acıyordu bana. Ben acınacak bir insan mıydım? Ben Aden Ülkü Demirbilek. Dedesinin Adal'ı. Ağça'sı... Ben acınacak insan mıydım?
Bastı toprağa ayaklarım. Beni kaldıran bir bir şımartılan ayaklarım ve kırılan kanatlarım bir bir bastı toprağa.
Arkamı döndüm. Ve koşarak çıktım evden. Belki küçük bir kız çocuğu sanacaklardı beni. Ama öyle düşünsünler. Çünkü ben hala küçük bir kız çocuğu olmak istiyorum.
Rüya değildi bu. Bunu bana yapmamalıydı. Ağçam dediğine bunu yapmamalıydı. Şimdi ne olacak?  Artık yaşamam için bir sebebim kalmayacak. Herkes benim yaptığım bu salaklığı konuşacak arkamdan. Herkes ulaş'ın bana yaptığı bu hatayı konuşacak arkamdan. Evden kendimi sokağa attığım sırada. Yanaklarım da bir ıslaklık hissettim. Yağmur yağıyordu sanki. Ama bu yağan yağmur değildi. Bu yağan benim göz Yaşlarım, hayallerim,  umutlarım, beklentilerimizdi. O sırada Berk koluma yapıştı.
+Berk bak şuan hiç zamanı değil. Yalvarırım anla beni.

Ağzımdan zorla bu kelimeleri dökebilmiştim. Sonra da arkama bakmadan kaçtım. Kaçtım çünkü yüzleşmek istemiyorum yaptığım hatalar ile. İnsanlara karşı duyduğum utanç ile.
Koşuyorum. Koşuyorum çünkü belki nefesim kesilir de burada ölürüm. Ölürüm de kimsenin haberi olmaz diye.

Arkamdan atlı koşmuyordu aslında. Ama ben atlı koşuyor gibi hızlıydım. Hayatım film şeridi gibi akıyordu gözlerimin önünden. Harcadığım boş ama en mutlu günlerim akıyordu gözlerimden.
O yokken alıştığım özlemim tekrar alevlendi. Tekrar sardı naçiz bedenimi.
Neden geldin ki? Böyle geleceksen keşke hiç gelmeseydin. Ben seni uzaktan da severdim. Ben seni aşkım nefrete dönmeden de severdim. Keşke gelmeseydin...
Nereye kaçabilirdim bu koca, pardon artık benim için küçücük olan dünyada. Nereye kaçabilirdim?
İçim içime sığmazken ben hangi engin denizlere hangi dev dalgalara sığabilirdim? Orada bir yerlerde küçük bir el fenerinin altındaki yaşanmışlıklara gidiyordu yine ayaklarım...
Yine o sahile gidiyordu ayaklarım. Benim ne filmlerdeki gibi uçurumlarım ne de tahtadan evlerim vardı sığınabileceğim.
Benim bir sahilim vardı. Çocuklu ailelerin pazar günü gelip, atletli babalar ile mangal yapılan sahilim.
Sahile ulaştığımda deli gibi ağlıyordum. Ağlamak ne kelime,  ben kimilerine göre hönkürüyor kimilerine göre ise böğürüyordum.
Sahilin alevli kumuna ulaştığımda kendimi dizlerimin üstüne bıraktım.
Sonra ilerledim. Su beni kendine çekti. Belki de uzak Limanlara götürecekti...

Ayakkabılarımı çıkartıp pantalonumu geriye doğru sıvadım. Ve bacaklarımı uzattım. Bu dolunay gecesinde, akşamında duruldu dalgalar. Ve o durulan dalgalar bir bir benim dizlerime çarptı. Islattı belki biraz pantalonumu ama benim kalbim çürümüştü pantalonum ıslansa ne olurdu? 

Ağlıyordum. Ağlıyordum çünkü gözyaşlarımın gözlerimden bir bir firar ermesine izin veriyordum. Belki vücudumdan bir kaç parça çıkarda hafiflerim. Hafiflerim de bir balon gibi göğe uçarım diye.

Gelen geçen bana bakıyordu. İçimin yangına değilde dışa vurduğum göz yaşlarıma bakıyordu. Ama burası bir  aile plajı. Samimi, içten sohbetlerin edilip şakaların yapıldığı bir plajdı. Arkamda bir teyze durdu. Sonra bir ağabey.  Bir abla ve bir de amca. Hepsi birer birer sordu neyimin olduğunu,  iyi olup olmadığımı. Hiç birine cevap veremezken içimde kalan bu kelimeler daha da şiddetlendiriyordu ağlamamı. Saatlerce ağladım ben belki. Gözyaşlarım kurudu belki. Pınarlarım bitti ve bir daha da başlamayacak belki.

Ayağa kalktım. Kalktım ama kalkmadan önce şunu düşündüm; hepsi biliyordu ulaş'ı. Hepsi göz yumdu benim umut bağlayıp gözlerim yolda onu beklememe. Berk, Yusuf, Adar, Yalçın... daha niceleri. Hepsi göz yumdu. Beni buna mahkum etti. Ve şimdi hala onların yanında kalıp aynı masada yemek yiyeceğimi düşünüyorlarsa hata ediyorlar. Hata ediyorlar...

Elimin tersi ile yanaklarımdaki nemi sildim. Sonra arkamı döndüm. Ve dönmem ile arabasına yaslanmış arkası dönük halde telefon ile konuşan Berk'i gördüm. Yavaşça yanına ilerledim. Onu özlediğim için değil gözlerinin içine bakıp çantamı almak için yanına ilerledim.
Beni taşıyan kırık ayaklarım ile yanına vardığım sırada hala yanına geldiğimin farkında olmadan telefondaki kişi ile konuşuyordu. Sessizce durdum ve dinledim.

-"Ya tamam Ulaş kes. Bende sana diyorum ki gelmeden önce bana söyleseydin benim evimi aldığını toplamaya senin Ağça'n ile gelm-."

O sırada arkasını döndü ve beni farketti.

-Kapat Allah'ın cezası

Gözlerinin içine baktım. Yaşadığım yangını görsün diye. Dudaklarımı büzerek baktım. Bu sefer benim ona acıdığımı anlasın diye.

Sonra arabadan çantamı aldım ve sımsıkı sarıldım. Sanki bu dünyada sahip olduğum tek şey o gibi sımsıkı sarıldım.

Şimdi onların yanına gidemeyeceğimi ve nerede kalacağımı düşünmeyin. Çünkü defalarca sokakta defalarca arkadaşlarım da kaldım. Saat 22.30 da kapanırsa Demirbilek Mâlikânesinin demir kapıları bir daha açılmazdı. Evin altın kuralıydı bu belki de.

Ama bu gece yalnız değildim belki de sokaklarda. Ulaş ile aynı gökyüzünün altında olmanın mutluluğu ve bana yaşattığı acıların hüznü de vardı bu gece yanımda...

Merhaba arkadaşlar! Sizden kusurlarım için özür diliyorum. Kitabın ilerleyişi hakkında lütfen bana yol gösterin ve isteklerinizi bildirin. Her geçen gün bir öncekinden daha da büyük bir aile oluyoruz. Herkese teşekür ederim. Ve size bir soru sormak istiyorum. Bir kaç okuyucu arkadaş kitabın instagram sayfasını açmamı istedi. Bu konuda sizin de goruslerinizi merak ediyorum. Lütfen bunu bana yorumlar ile bildirin.
Bu bölümü geç buldugum değerli insanlara ithaf ediyorum. Gecesi uzun olanlar için güzel bir bölüm. Herkese iyi geceler.

8.CENNETWhere stories live. Discover now