4| friend(s)

5.3K 511 251
                                    

"Dağıttığım soruları çözmeden çıkamazsınız," Bay Kim'in sesini işittiğimde yerimde kıpırdanmıştım. Soruları okuyup şıklara geçtiğim anda soruyu unutmam mı daha kötüydü yoksa Bay Kim'in susturmayı başaramadığı sınıfta test çözmek mi? Bilemiyordum.

Hoseok önümde kağıdına gömülürken, Taehyung hemen yanımda sıranın altında telefonuyla ilgileniyordu. Başımı hafif eğdiğimde birisiyle mesajlaştığını fark etmiştim.

Kiminle konuştuğunu öğrenmem uzun sürmeyecekti. Taehyung yaptığı en ufak şeyi bile detaylı bir şekilde Hoseok ve bana anlatan biridir.

Kağıdımda ki soruları bitirdiğimde çantamdan telefonumu ve kulaklığımı çıkarmıştım. Zil çaldığı anda bahçede ki köşeme gidecektim.

Taehyung telefonu masanın üstüne bıraktığı gibi ön tarafta ki boş sandalyeye, Hoseok'un yanına oturmuştu. Hoseok sağa kayıp onu geri yerine yollamaya çalışsa da Taehyung daha çok sırnaşıyordu. Taehyung'un bunu yapmasının iki tane sebebi olabilirdi;

1-) Sorularını yapamadığı için Hoseok'tan yardım istiyordu.

2- Tamam ikinci bir şık yokmuş. Siz bunu görmemiş gibi yapın.

Bay Kim çaprazımda oturan öğrenciyi kağıtları toplaması için seçtiğinde çocuk bütün kağıtları toplamaya başlamıştı. Kağıtları aldığı gibi öğretmen masasına bırakmış ve yerine geçmişti.

"Kim Yugyeom?" Bay Kim'in seslenmesiyle en arka sırada uyuyan Yugyeom'u dürttüler. Yugyeom mırıldanarak, "Beş dakika daha," demiş ve uyumaya kaldığı yerden devam etmişti. Bay Kim sinirle başını arka sıraya çevirdiğinde Yugyeom sinyali hissetmiş gibi bir anda ayağa fırlamıştı. "Efendim, Bay Kim?"

"Kağıdını boş vermemek için boşlukları çizimlerle doldurmuşsun, ressam olmak istiyorsan bunu benim dersime yansıtma." Bay Kim'in gürültülü sesi kulaklarıma ulaştığında, ellerim anında kulaklarımı örtmüştü. "Cezaya kalıyorsun, şimdi otur." Yugyeom omuz silkerek yerine oturmuştu.

Bay Kim kağıtlara biraz daha bakındığında bu sefer elinde iki tane kağıt duruyordu. "Jung Hoseok?" Hoseok korkarak ayağa kalktı. "Ve Jung Hoseok mu?" Şaşkınlıkla Bay Kim'in dediğini anlamaya çalışırken Taehyung başını sıraya gömmüştü.

"Bu sınıfta iki tane mi Jung Hoseok var?" Hoseok durumu anlamış olacak ki Taehyung'un ensesini yakaladığı gibi ayağa kaldırmıştı. Kulağına eğildiğinde onları duyabilmek için öne eğilmiştim. "Ne yaptığını açıklamak ister misin Tae?" Taehyung dudaklarını büzerek Hoseok'a baktı. Bu kendini savunma şekliydi.

"Cevapları değiştirmemi söylediğinde aceleyle kağıdındaki yazanları kağıdıma geçirirken yanlışlıkla ismini de yazmışım," Hoseok sabır dilenircesine suratına baktığında Taehyung kaçmaya çalışmıştı. Ona yardımcı olan ses Bay Kim'e aitti.

"Evet Jung Hoseok ve diğer Jung Hoseok, sizi dinliyorum. Umarım yapacağınız açıklama tatmin edici olur." Taehyung dudaklarını araladığı anda Hoseok onu susturmuş ve yerine konuşmuştu. "Cezada sınıflarımızı değiştirebilir misiniz Bay Kim?"

Uzaktan az da olsa görünen bahçeye baktığımda köşemin boş olduğunu görmüş ve seri adımlarla alana yaklaşmıştım. Bahçeye girmemle birlikte tam da oturduğum ağacın dibinde bir bedenin uzandığını görmüştüm. Koluyla yüzünü örterken sırt üstü yatıyordu.

Konuşmak için dudaklarımı araladığımda vazgeçerek geri kapatmıştım. Tam geri dönmeye karar verdiğimde yerde yatan beden hareketlenmişti. Önce yüzünü kapatan kolunu çekmiş ardından da yattığı yerde doğrulmuştu.

Yoongi oturduğu yerde etrafa boş bakışlar atarken beni henüz görmemişti. Yorgun olduğu yüzünden belli oluyordu ve bu içten içe üzülmeme sebep olmuştu. "Yoongi," dedim derin bir nefesin ardından. Yoongi hızla kafasını kaldırmış gözlerimizin buluşmasını sağlamıştı. Tabi bu çok uzun sürmemişti. Bakışları yere kaymış, daha sonra da oturduğu yerden kalkmıştı.

"Merhaba Jimin," demişti. Sesi kısıktı. Her zaman ki gibi. "Neden burada uzanıyordun?" Bu şaşkınlığımın sebebi Yoongi'yi dışarı da çok fazla görmemiş olmamdı.

"Hava almak istemiştim," diye mırıldandı. "Yorgunluktan sanırım, uykum geldi." Yorgunluğunun sebebini sormak istemiştim. Fakat gözlerime öyle tuhaf baktı ki sorumu öylece rafa kaldırmıştım.

"Oturabilir miyim?" dedim bakışlarına maruz kalan gözlerim yere kayarken. "Tabi, otur lütfen." Onayıyla birlikte kendimi yere bırakmıştım. Omuzlarımız değerken ona çok yakın oturduğumu fark etmem uzun sürmemişti. Utangaç bir şekilde bakışlarını başka yöne çevirirken yerimde hafif kayarak ondan uzaklaşmıştım. Utanıp benimle konuşmamasını istemiyordum.

Dayanamadım, tekrar konuştum. "Yoongi," Kafasını bana doğru çevirirken konuşmamı bekliyor gibiydi. "Neden sınıftan çıkmıyorsun? Yani yemek saatleri dışında." Sonra ortaya bir soru daha attım. "Neden insanlardan bu kadar uzaksın?"

Yoongi'ye bu soruları soruyordum sormasına da, şimdiye dek bu soruların cevaplarını ben de düşünüp duruyordum. Yine de şansımı denemekten kaçınmak istememiştim. Belki aynı cevaplarda buluşur, birbirimize ortak olurduk.

"Biz aynıyız Jimin," demişti içimi okurcasına. "Aramızda ki tek fark; benim hiç arkadaşım yok fakat senin birçok arkadaşın var." Vücuduma yayılan titremenin sebebi esen rüzgar mı yoksa Yoongi'nin sözleri miydi belirsiz. Başını yere eğerken yine parmaklarıyla oynamaya başlamıştı. "Yalnızım Jimin. İnsanlardan çekiniyor, onlarla konuşurken zorlanıyorum. Konuşmaya çalışsam da sonucunda onlar tarafından dalga konusu oluyorum. Tenefüslerde sınıf dışına çıkmayı sevmiyor değilim, sadece yanımda birisinin olmayışı beni sınıfa kapatıyor."

Çok dolmuştu. Sanki daha çok konuşmak istiyor, bir o kadar da çekiniyordu.

Dalgınlığının esiri olmuşçasına bir anda gerçekliğe dönen Yoongi başını hızla kaldırdı. "Özür dilerim," demişti bana bakarken. Dudaklarım yukarı kıvrılırken ona sımsıkı sarılmak istemiştim. "Sorun değil, Yoongi."

Aklıma bir başka soru geldiğinde merakıma yenik düşmüş, soruvermiştim.

"Yoongi," elim havalandığında omzuna dokunmuştum hafifçe. Yoongi irkildiğinde elimi çekmek istememiştim. "İnsanlarla konuşamadığını söylüyorsun fakat benimle diğerlerine göre daha rahat konuşuyorsun. Söylesene bana, diğer insanlardan farkım ne?"

Yoongi önce bana gülüşünü sunmuş ardından cümlelerini kulağıma fısıldamıştı. "Kendini başkalarıyla bir görmemelisin," dedi, bense ürperdim. "Sen onlardan farklısın Jimin," demişti sesi biraz daha artarken. Hatasını düzeltmek istercesine son sözü kısık çıkmıştı. "Sen bir meleği andırıyorsun."

Cümlelerini döker dökmez yanakları kızarmış, başını başka bir yöne çekmişti. Ne diyeceğimi bilemiyor şaşkın bir surat ifadesiyle ona bakıyordum. Her ne kadar o bana bakmasa da.

Bana söylediği o güzel sözlere karşı çok utanmıştım. Utanma sebebim en çok da dediği kadar bir meleği andırmıyor oluşumdu belki de.

"Min Yoongi," dedim esen rüzgara inat ince giyindiğim üstümü örtmeye çalışırken. "Lütfen bana bakar mısın?"

Yoongi'nin bakışları tekrardan beni bulmuştu. "Senin arkadaşın olmak istiyorum Yoongi," omzunda duran elim koluna doğru kaymıştı. Fark edememiştim elimin elinin üstüne düşüşünü. "Arkadaşım olmak ister misin?"

Yoongi önce elinin üstünde ki elime bakmış daha sonra yüzüme odaklanmıştı. Şaşkınlıkla aralanan dudakları bir cevap bulamazken, yerinde öylece kalakalmıştı. Bir cevap gelmişti en sonunda. Yoongi sevinçle gülümsemiş ve beklediğim cevabı bana sunmuştu.

"Çok isterim, Park Jimin."

×××

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Söylemek istediğiniz herhangi bir şey varsa bu pasaja buyrun. 🌸

lil meow | yoonmin (devam etmiyor) Donde viven las historias. Descúbrelo ahora