"Olacak işmiş gibi konuşma Zeyno, daha okuyoruz biz. Hem babam duysa kemiklerimi kırar."

"Senin babanın kemiklerini kırmak için pek bir sebebe ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Hadi ben neyse, üniversiteye gideceğim daha ama İbrahim amca seni zaten okutmayacak ki. Olmadık biriyle evlendirileceğine sen gönlünün ısındığı birini bulsan fena mı olur?"

Adımlarını iyice hızlandırarak kaşlarını çattı Ayşem.

"Nereden bulayım ben Allah aşkına birini? Başımı evden dışarı uzattığım yok. Attığım her adım ayrı olay. Bak, size ders çalışmaya gelirken bile kırk takla atıp tiyatro oynuyorum. Birini görüp sevsem bile nasıl buluşup görüşeceğim? Nasıl tanıyacağım? Aldığım nefes için bile izin istiyorum ben."

Bu konudan bahsederken daha önce hiç bu kadar kalbinin daraldığını hissetmemişti Ayşem. Üstünde kurulan baskı onu son zamanlarda gittikçe yormaya başlamıştı. Dolan gözlerini kırpıştırarak kasabın önünde durdu ve kollarını göğsünde bağlayarak Zeynep'in içeriden alışveriş yapmasını bekledi. Arkadaşı işini bitirir bitirmez de ters istikamete yürüyecekti ki Zeynep Zehra'nın siparişini hatırlayarak onu durdurdu.

"Zehra kaset doldurtacaktı, Sadık ağabeyin dükkânda hazır etmişlerdir. Alıp öyle gidelim de eve sonra laf etmesin."

Sıkıntıyla kolundaki saate baksa da arkadaşını yarı yolda bırakmamak için itiraz etmeden çarşıda dışarıya müzik sesi taşan tek dükkâna, Sadık ağabeye doğru yürümeye devam etti Ayşem. Ancak dükkânın önündeki iki sandalyeden birinde arkası onlara dönük halde oturan genç adam başını çevirip onlara baktığı an Ayşem durduğu yere çivilendiğini hissetti. Ayakları sanki bir mum gibi erimişti ve adım atmayı şiddetle reddediyorlardı. Kalbinin ritmi de fena halde bozulmuştu. Utançla başını toprak yola doğru çevirdi ve Zeynep de arkadaşının halinden anlayarak sanki yürümesine yardım etmek ister gibi koluna girdi. İki kız dükkânla aralarındaki son on metreyi de aşarak geldiklerinde Murat da önündeki tavlayı unutup bilinçsizce ayağa kalktı.

"İyi günler hanımlar."

"İyi günler."

Sadık ağabey de ayağa kalktı ve dükkânın içine doğru geçerken kızlara laf atmayı ihmal etmedi.

"Hoş geldiniz bizim kızlar. Nasılsınız? Zehra'nın kaset için geldiniz, değil mi? Hemen getiriyorum. Selim ağabey nasıl Zeyno? Artık uğramıyor bize. Sizi yolluyor valla darılıyorum. Gelsin bir çayımızı içsin, iki sohbet edelim."

Zeynep Sadık ağabeyin peşinden içeri gidince Ayşem dükkânın önünde Murat'la yalnız kalmış oldu ve tekrardan gözlerini yere indirdi. Murat da ne yapacağını bilemeden ona bakmaya devam etti. Sohbet etmeye mi çalışmalıydı yoksa Ayşem yokmuş gibi davranıp o da mı bakışlarını kaçırmalıydı?

"Siz müzik dinlemeyi sever misiniz?"

Nereden çıkmıştı şimdi bu soru? Murat birden düşünmeden konuştuğunu fark ederek kendi kendisine kızdı. Şimdi kız onu terslerse ya da cevap vermezse ne yapacaktı? Ayşem de sorulan sorunun heyecanıyla başını yerden kaldırıp Murat'ın yüzüne baktı kısa bir an ve ne söylemesi gerektiğini bilemeden yutkundu.

"Bilmem... Severim herhalde ama Zehra kadar değil."

Zehra'yı tanımıyordu Murat ama umurunda da değildi. Bir cevap alabilmiş olmanın mutluluğu ve vermiş olduğu cesaret eşliğinde bir soru daha sordu.

"Ne tür şarkılardan hoşlanırsınız peki?"

"Özel olarak sevdiğim bir tür yok benim. Kulağıma ne güzel gelirse onu dinlerim. Siz?"

SAKLI KALAN जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें