Bölüm 18

264 17 0
                                    

Hermione Granger

      Draco gittikten sonra düşünecek çok şeyim olmuştu. Acaba gerçekten halledebilecek miydi? Ya Pansy bu gece ona zarar vermeye kalkarsa? İçimi saran korku damarları zihnimin her köşesini kuşatmıştı. Son zamanlarda yaşadıklarımın ne kadar zor ve ağır olduklarını düşündüm. Hele benim yaşımdaki bir kız için. Telefonumdan Draco'nun numarasını buldum. Doğal olarak açmadı. Büyücü dünyasında telefon çekmezdi. Ama onu düşünemedim o an. Aklıma gelen tek ihtimal Pansy'nin buradan çıkınca onu kaçırtmış olmasıydı. Kafamda oluşan hayali görüntüler bütün vücudumun titremesine sebep oluyordu. Korkudan gözyaşlarım yanaklarıma saldırdığında ne yapacağımı bilmeden odanın içinde volta atıyordum. Boğuluyormuşum gibi hissettiriyordu. Nefes almaya çalıştım. Ona bir şey olmazdı. Benim Draco'm kolay kolay yenilmezdi. Kendimi yatağa attım ve öylece tavanı izlemeye başladım. Tavanın yüzeyinde sanki sinema perdesiymiş gibi görüntüler oluşmaya başladı birden. Draco'yu kaçıranların onu nasıl öldürdüğüne dair. Gözlerimi kapattım ve titreyen ellerimle yatağımın altına sakladığım içki şişelerinden birini çıkardım. İçmemem gerekirdi ama yinede şişeyi kafama dikmek iyi hissettiriyordu. İçmeye devam ettim. Ta ki sızana kadar.

Draco Malfoy 

         Üzerim dağılmış bir halde evime girerken içimdeki öfke kıvılcımları sönmeye başlamışlardı. Salona girdiğim anda babamın yüzüne bile bakmadan odama giden merdivenleri çıkmaya başladım. Ama ne fayda! Babam son gücüyle bağırıyordu. Duymamaya çalışıp merdivenleri çıkmaya devam ettim. Odamdan içeri girdiğimde onun bağırışlarına cevap olarak kapıyı güçle iktirdim ve kapı gürültüyle çarpınca babam sustu. Ya da duvarlar sesi engelliyordu. Bilemiyorum. Üzerimdeki gömleğin düğmelerini açmaya başladığımda kapıyı tıklatarak içeri girdi annem.

"Ne var anne?"

"Babanı çok kızdırdın farkında mısın?"

"Evet. Ama umurumda değil."

"Draco üç gündür eve gelmedin! Babanla ne kadar merak ettiğimizi biliyor musun?"

"O mu beni merak edecek anne? Ama sana haber veremediğim için özür dilerim. Hayatımdaki en değerli insanı ölümün pençelerinden kurtarmaya çalışırken ne yazık ki başka bir şey düşünemiyordum!" dedim üzerinde hala Mione'nin kanı olan gömleğimi yatağa fırlatırken. Annem yatağıma oturdu ve gömleği eline aldı. Gözleri kocaman olmuş kan lekelerine bakıyordu.

"Kimin kanı bu?" Cevap vermedim. "Sana kimin kanı bu diye sordum Draco!"

"O kızın.". Sesim onunkine oranla daha sakin çıkıyordu. Annem gömleği bırakıp ayağa kalktı ve ağır adımlarla kapıya doğru yürüdü.

"Babama söyleme." dedim o tam odadan çıkacakken. Üzerime daha rahat bir şeyler giyince derin bir nefes alıp kendimi yatağa attım. Zor günler geçirmiştim. Güzel bir uyku benim de hakkımdı. 

----------------

         Sabah kalkıp üzerime düzgün bir şeyler giydim ve aşağı indim. Annem ve babam kahvaltı ediyorlardı. Hiçbir şey söylemeden evden çıktım. 

Hermione Granger  

        Kapının çaldığını duyunca annemden önce koşarak kapıya yöneldim. Kapının önünde Draco'yu görünce dün geceki korkumun boşuna olduğunu anlamanın sevinciyle boynuna atladım. "İyisin!"

"Kötü olmamı gerektirecek bir durum mu var?"

"Dün gece Pansy'nin adamları sana zarar vermeye kalkacak diye çok korktum."

"Ben o işi hallettim bir tanem." Bir kez daha boynuna sarıldım ve sonra elinden tutup onu odama çıkardım. Yüzüme garip, sorgulayıcı bakışlar gönderiyordu. Sebebini sormadım. Yatağa oturduğumuzda iyice yüzüme sokuldu ve bekledi. Dudaklarıma bırakacağı küçük bir öpücük beklerken dudaklarından şu cümleler döküldü. "İçki kokuyorsun!". Lanet olsun! Yataktan kalkıp bir süre odanın etrafına göz gezdirdi ve bakışları yatağımın altına kayınca gözleri kocaman açılarak bulduğunu belli etti. Yere oturdu ve yatağımın altındaki çeşitli içki şişelerini dışarı çıkardı. Şaşkın bakışları gözlerimi bulduğunda sinirlenmeye başladığını biliyordum.

"Mione bunlar ne!?! Sen böyle bir kız değilsin, ne oluyor sana! Mione yüzüme bak ve bana bu içkileri açıkla hemen!" Siniri sesinden anlaşılıyordu.

"Uyumama yardımcı oluyorlar." Yaramaz, küçük bir kız gibi konuşmak şu anki tek kaçışımdı. "Aynı zamanda düşünmemi engelliyorlar."

"Mione bunlar senin düşmanın. Amacın ne?"

"Sen de benim düşmanımdın!" Niye bunu söylediğimi bilmiyordum ama galiba hiç yeri değildi. 

"Bir daha odanda bunlardan görürsem seni bizim malikaneye kilitlerim haberin olsun." dedi ve tüm içkileri pencereden dışarı attı. Sonra odamdan çıktı ve aşağı indi. 

"Bayan Granger! İlk geldiğimde Hermione'nin küçüklük fotoğraflarını gösterebileceğinizi söylemiştiniz. Mümkünse görebilir miyim?" Annem eliyle yanına oturmasını işaret edince Draco büyük bir sevinçle annemin yanına gitti. Resmen seke seke gidiyordu. Tanrım! Bu günleri de mi görecektim. Annem büyük bir neşeyle içinde fotoğraflarımın bulunduğu kutuyu çıkarırken karşılarındaki koltuğa oturdum. Onlar gülüşürken anneme olan sinirim kat kat artıyordu. Sonra bir de annem küçükken yaptığım şaklabanlıkları anlatmaya başlayınca utançtan koltuğa gömülmüştüm. Sevdiğim gençse hepsine kahkahalarla gülüyordu. Ya siz ciddi misiniz? 

      Resimler ve hikayeler bitince Draco yanıma geldi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. "Şimdi gitmeliyim bir tanem. Annemler evde büyük fırtına yaratacaklar. Artık trende görüşürüz.". Yüzünde kocaman ve samimi bir gülümseme vardı. Onu geçirmek için kalktı ve kapıya yöneldim. Ayakkabılarını giydikten sonra gözlerime baktı derin derin. "Trende görüşürüz." dedi ve dudaklarıma ufak bir öpücük bahşetti. Kafamı yana çevirince gözlerim şaşkınlıkla bakan babamın kocaman olmuş gözleriyle karşılaştı. Kahretsin! Draco babama baş selamı verdikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Bense olduğum yerde çivilenmiş gibi kalmıştım.

"H-hoş geldin babacığım!"

"Hoş buldum güzel kızım dedi ve yanağıma bir öpücük kondurup içeri girdi. Normalde bu kadar erken gelmezdi. Dün alamadığı izni bu gün erken gelerek alabilmiş olmalıydı. Annemin yanına oturduğunda ben yine karşılarındaki yerimi aldım.

"Bu çocuk Herm'e çok iyi geliyor hayatım." dedi ve sonra bana döndü. "Yarın da gelecek mi?" 

"Hayır. Ailesiyle ufak sorunları var." dedim bu bilgiyi neden verdiğimi bilmeden. Babamın yüzü gerçekten üzülmüş gibi düştü.

"Tüh! Bneim kanım çok kaynamıştı bu çocuğa." Annem güldü.

"Canım hiç görüşmeyecek değiller ya! Hogwarts'a beraber gidiyorlar." 

"Haa iyi o zaman. Aklım bundan sonra sende kalmayacak kızım." dedi babam  benim gözlerim yaşadığım şok yüzünden kocaman olurken.

Draco Malfoy

    Trende her yere baksam da onu görememiştim. Nerelerdeydi? Korkmaya başlamıştım. Potter ve Weasly'i baş başa otururken görünce yanlarına gittim.

"Hermione nerede?"

"Bilmiyoruz. Peronda da göremedik. Senin yanında sanmıştık." dedi Weasly.

"Hayır." dedim. "Benim yanımda değildi."

Bütün trene baksam da onu bulamamıştım. Kahretsin! Pansy'i buldum

"Yine onu tehdit ettin değil mi?" dedim öfkeyle asamı ona doğrulturken.

"Yemin ederim ben bir şey yapmadım. Ona hiçbir şey söylemedim!" O zaman nerelerdeydi bu kız?!? İçimdeki korku kıvılcımları çoktan alevlenmişti.

I Need You MUDBLOOD/DramioneUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum