Bölüm 1: Göl

1.2K 49 21
                                    

    "Ateş kadehine ismini attığına inanamıyorum Harry! En azından bunu bize söyleyebilirdin! Ron'un bunu ne kadar çok istediğini biliyordun!"

"Ben yapmadım diyorum Hermione. Neden ikinizde bana inanmıyorsunuz."

"Kim yaptı o zaman?"

"Bilmiyorum. Bana inan Herm. Ben yapmadım. Ama eğer inanmak istemiyorsan sen bilirsin. Bana güvenmeyen arkadaşlarım olacağına hiç olmasın daha iyi. Hem kim yaptıysa buna hazırım. Bunun için sana ve kitaplarına ihtiyacım yok. Ronald'a da!"

     Ron bunu duymuş olacak ki hızla merdivenlerden çıktığı bir kaç saniye görüş açıma girdi. Hadi ama Harry! Neden yüzünde bunları söylediğine pişman olduğuna dair bir iz göremiyorum. Kaşlarımı çatıp ona sorgulayıcı bir bakış atıp çıktım Gryffindor ortak salonundan. Gözyaşlarım yüzüme hücum etmeye başlayınca adımlarımı hızlandırıp kendimi bahçeye atmaya çalıştım. Dışarı çıkıp bir kaç adım atınca duyduğum sesle adımlarım yavaşladı ve durdu.

"Bu saatte burada tek başına ne arıyorsun Bulanık?"

"Seni ilgilendirmez Malfoy!"

Arkamı dönüp ona baktığımda lanet ettim. Hem konuşurken sesim titriyordu hem de ağlıyordum! Malfoy'un karşısında. Tam kendimi hakaretlerine hazırlarken gözlerinde mutsuz bir ifade gördüm. Aşağılarcasına değil, yardım etmek istercesine bakıyordu. Peki asıl soru, ben onun yardımını istiyor muydum? Bana doğru bir adım attı, ve sonra bir adım daha, bir adım daha ve bir adım daha... En sonunda aramızda kısa bir mesafe kalınca durdu. Işıktan saçları parlıyordu. Tanrım!!! Bu saçlar neden bu kadar güzel göründü şimdi gözüme. 

"Neden dalga geçmiyorsun Malfoy. İğrenç küçük bir bulanığı aşağılamak seni mutlu etmez mi?"

"O bulanık sensen hayır. Nedenini bilmiyorum ama ağlamanı istemiyorum Granger."

Ne? Ne demişti o? Kahrolası kalbim neden bu kadar hızlandı. Buradan uzaklaşmalıydım. Gitmek için arkamı döndüğümde elini omuzuma koyup beni durdurdu. Ne yapıyorsun Malfoy? Amacın ne? Sonra eli yavaşça omuzumdan elime kaydı ve elimi tutup yürümeye başladı. Gölün kenarına geldiğimizde yavaşça oturdu ve bana oturmamı işaret eden bir bakış attı. Yanına oturdum. Yarın bunun için pişman olacağımı biliyordum ama umurumda değildi. Rahatlamaya ihtiyacım vardı. 

"Ne oldu Granger? Seni bu kadar üzen ne?"

"..."

"Dur sen söylemeden söyleyeyim. Harry değil mi? İsmi kadehten çıktı diye mi üzülüyorsun? Onu bu kadar önemsiyor olamazsın. Söyle bana Granger o pislik sana ne yaptı?"

"Sadece onun için bu kadar endişelenen arkadaşlarına ihtiyacı olmadığını söyledi. Bu seni neden bu kadar ilgilendirdi Malfoy? Söyle benden ne istiyorsun."

"Ağlamamanı... Benim omuzum olmayan bir yerde ağlamamanı."

Sustu ve başını arkaya yasladı. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.  "Hava soğuk. Değil mi?" O an ne kadar üşüdüğümü hissettim. O sinirle üzerime bir şey almadan çıkmıştım. Kahretsin. Donuyordum.Ben bunları düşünürken Malfoy yavaşça ceketini çıkardı ve omuzlarıma bıraktı. Ah sanırım bunu yapmasaydı donacaktım. Ama bunu neden yaptı şimdi. Beni gerçekten önemsiyor olamaz. Değil mi? Bunu düşünecek kadar iyi bir durumda olmadığımı fark ettim. Harry'nin söyledikleri beynime bir ok gibi saplandığı sırada yine gözyaşlarımın akacağını fark ettim. Onları durdurmak için uğraşmadım ve elimle yüzümü kapattım. Hıçkırıklarım yüzünden sallanan vücudum bir anda irkildi. Malfoy'un buz gibi elleri yavaşça tuttu beni ve kendine çekti. Nedenini bilmesem de başımı omuzuna yasladım. O an beynime sözleri akın etti. 

"Benim omuzum olmayan bir yerde ağlama..."

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

      Uyandığımda kendimi Malfoy'un güçlü kollarında buldum. Ceketi hala omuzlarımdaydı. Kıpırdandığımı fark edince beni daha sıkı tuttu. Bırakması için bağıracak güce sahip değildim. Kafamı kaldırıp etrafıma bakındım. Ortak salona daha vardı. O sırada gözlerimiz buluştu. Durdu. Yavaşça gülümsedi ve yürümeye devam etti. Sarhoş olmuş gibiydim. Beynimin kontrolünü kaybettim ve başımı boyun boşluğuna yasladım. Kokusu büyüleyiciydi. Görmesemde güldüğünü biliyordum. Kahretsin. İki dakika önceki gülüşü o kadar güzelse bu kim bilir ne kadar güzeldi. 

       Gryffindor ortak salonunun kapısına geldiğimizde durdu. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Muhteşemlerdi. Beni yavaşça yere bıraktı. Arkasını döndü ve uzaklaştı. Beni duyamayacağından emin olduğumda şifreyi söyledim ve kapı yavaşça açıldı. O sırada onun seslendiğini duydum.

"Granger!" 

Ona bakmak için arkamı döndüm ve o büyüleyici gülümsemeyle karşılaştım.

"Eğer tekrar ağlayacak olursan... Hemen beni bul, Bulanık."

Güldü. Hatta kahkaha attı. Ve  ben de kahkaha attım. Ciddi anlamda bulanık demediğini biliyordum. Gitti. Bende tam ortak salona girecekken şaşkınlıkla bakan Ron ile göz göze geldim. Şaşkın ve bir o kadar da sinirli bakıyordu.

"Harry'le kavga ettin ve ona mı koştun Herm!"

"Hayır Ronald. Yanlış anladın sadece bahçede karşılaştık ve ben ağlıyordum o kadar." Yalan söylemedim. Sadece eksik anlattım.

"Bu yüzden ceketi omuzunda değil mi? Bunu Harry'e anlatmayacağım Hermione. Ama bu konu burada bitmedi." dedi ve gitti. 

I Need You MUDBLOOD/DramioneWhere stories live. Discover now