Bölüm 4: Yarım

489 30 0
                                    

HERMİONE GRANGER

     Uyandığımda Harry ve Ron çoktan uyanmış beni bekliyorlardı. Harry yerinden kıpırdayamadığı için üzerini değiştirememişti. Ron ise kahvaltıya gitmek için hazırdı. Harry'le ben de hazırlandıktan sonra büyük salona doğru yürümeye başladık.

      Büyük salona girerken her zamankinden daha gergindim. Harry ve Ron kapının önünde durdular ve bana döndüler. "Eğer istersen yalnız gir. Ne dersin? İstersen Malfoy'un yanına git oturmaya, biz alınmayız. Ne yapmak istiyorsan sana uyarız Hermione." İkisinin aynı anda konuşmuş olması inanılmazdı. Ama Ron her zamanki gibi bazı yerlerde takılmıştı. Sanırım o an hayatımdaki en büyük kahkahayı attım. "Bunu ne kadar çalıştınız çocuklar?" Hala gülüyordum. "Bütün gece!" diye sitem etti Ron. Bu sefer gülerken Harry de bana katılmıştı. "Siz önden gidin çocuklar." dedim. Onlar gidince durdum ve olduğum yerde beklemeye başladım.

       Malfoy'un kapıya doğru geldiğini görünce omuzlarımı dikleştirdim. Kalbimse heyecandan deli gibi atıyordu. Ne yapmalıydım? Bilmiyordum. İlk önce yüzündeki şu pişkin gülümsemeyi sil. Teşekkür ederim henüz daha tanımadığım iç sesim. Bu gün bana çok yardım edeceksin. Biraz oyunculuğunu kullan ve gözüne pişmanlık yerleştir. Zaten ona bakınca öyle oluyordu.  Kitaplarına sarıl ve ağlıyormuş gibi bir mod ver kendine. Sonra onun yanına yürü, gözlerine bak ve başını eğip hafif koşar adımlarla önüne geçip yürü. Dikkatini çekeceksin. Eh çok zor değildi. Zaten iki gündür ağlamadan uyumadığım için gözlerim hala hafif kırmızıydı. Ağlamaya dayanamayan vücudum bunun etkisini bir süre atamıyordu. 

        İç sesimin talimatlarını yerine getirmenin vakti gelmişti. Malfoy'la göz göze geldiğimizde kırgın bakışları kalbimi deldi ve iç sesimin istediği moda kendiliğinden girivermiştim. O kısa ama etkili bakışların ardından kapıyı bir adım geçmiş olduğumuzu fark ettim. Başımı eğip adımlarımı hızlandırarak çocukların yanına oturdum ve kafamı boş duran tabaktan kaldırmadım. Kitaplarım ise tam tabağımın yanında durup Harry'nin beni görmesini oldukça engelliyordu. Harry kapıya doğru dönüp bakmaya başladı. Kısa bir süre sonra Ron 'da ona katılınca merak damarlarım iyice kabarmıştı. "Ne oluyor çocuklar?"

"Hiçbir şey!" Harry'nin şaşkınlıkla söylediği cümle iyice merak etmemi sağlamıştı. Ama yine de Malfoy'un beni izliyor olma ihtimaline karşı başıma kaldırmadım.

"Nasıl hiçbir şey?!"

"Malfoy kapının önünde durmuş hiç hareket etmeden sana bakıyor Herm. Heykel gibi. Aynı zamanda... Dokunsan yere yığılacakmış gibi. Kül olup uçacak gibi." Beni aydınlattığın için çok sağ ol Ron!

Kahretsin yapmamalıydım. O pislik iç sesi dinlememeliydim. Ama bir yandan bunu yaparsam dikkatini çekebileceğimi söylemişti. Ve evet... Kesinlikle dikkatini çekmiştim.    

    Artık inadı bırakıp başımı kaldırmanın tam zamanıydı. Kapının önünde onu görünce ise içimdeki tüm duygular zıplıyor gibiydi. Tüm duygular!..

YAZAR

     Kız başını kaldırıp güzel gözlerine bakma şerefini ona bağışladığı için Draco içinden şükrediyordu. Gözlerindeki duygu ise tamamen karışıktı kızın. Koşup gelmek istiyor ama bir şey ona engel oluyor gibiydi. Engel yine kendiydi ama bunu bilmiyordu. Harry ve Ron bakışlarıyla anlaşınca gözlerini Draco'dan çekip tabaklarına odaklandılar. Draco bu fırsatı fark etmişti tabii ki. Kendini zorladı bir adım atmak için. Vücudu transtan çıkmayı becerebilmişti. Ağır ama büyük adımlarla Gryffindor masasına yaklaştı Draco. Hermione'nin arkasına gelince durdu. Kız dümdüz karşıya bakıyordu. Gözlerini kapattı ve eliyle saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Tanrım, bir insana bir hareket ancak bu kadar yakışabilir!

        Kız arkasına dönünce kalbi deli gibi atmaya başladı Draco'nun kalbi. Ona nazik davranacaktı. Ona karşı gerçek Draco olacaktı. Bütün yaz kendine bunun sözlerini vermişti. Bu yüzden yavaşça bir elini cebinden çıkarıp kıza uzattı. Kız eline baktı... Sonra kafasını kaldırıp yüzüne... Daha sonra yine eline baktı ve kararını verdi. Hermione elini kaldırıp Draco'nun elinin üzerine koydu. Draco'da güzelce kavradı  Hermione'nin elini. Elleri sanki yılların özlemiyle kavuşmuş gibiydi. İsteseler ayıramazlardı. Hermione oturduğu  yerden kalktı ve tam bir adım atacakken Harry onu kolundan tuttu. Kız yalvaran gözlerle Harry'e bakıyordu. Harry Hermione'nin eline bir şeyler tutuşturdu ve önüne döndü. Draco daha fazla zaman kaybetmeyip salondan çıkardı Hermione'yi.

        Draco uygun bir köşe bulunca durdu. Kızı duvarla arasında kalacak şekilde konumlandırdı. Kız ise ne olduğunun farkında değildi. "İyi misin?" Kız evet anlamında başını sallayınca Draco emin olmadığı asıl soruya geçti. "Peki, iyi miydin?" Kız bu sefer başını hayır anlamında sallayınca Draco ona biraz daha yaklaştı. Aralarında sadece bir adım vardı. "Neden konuşmuyorsun benimle Granger? Lütfen, konuş benimle..." Son cümleyi söylerken sesi titremişti. Ne olur Granger. Bağır, küfür et ama lütfen susma!.." Bu sefer sesi bir öncekinden daha çok titremişti ve daha çok duygu barındırıyordu. Aşk, hüzün, pişmanlık,isyan... 

          Uzun süredir sağır edici bir sessizlik vardı. Bir süre öyle durduktan sonra Hermione Draco'ya doğru bir adım attı. Sanki daha fazla yakınlaşabilirlermiş gibi. "Neden konuşmuyorsun Malfoy?" Hermione gözünden bir damla yaş süzüldüğünü hissetti. Ona fırsat vermeden Draco sildi kızın gözyaşını. "Konuşursam sorularıma cevap verecek misin Granger?" Kız başını yine evet anlamında salladı.

"Ne hissediyorsun?"

"Acı. Büyük bir acı ve beraberinde getirdiği boşluk. Sanki bedenim ruhumla savaşıyormuş gibi. Sanki yarım kalmış gibi."

Draco bir elini kızın beline koydu ve kendine çekti. Diğer eliyle de kızın yanağını okşamaya başladı.

"Peki şimdi? Tamamlandın mı?"

Hermione'nin gözyaşları hızlandı. Evet anlamında başını salladı ve Draco'nun kollarının gevşemesinden yararlanarak kendini geri çekti. Draco şaşkın bir şekilde bakarken Harry'nin eline tutuşturduğu iki kurabiyeden birini Draco'ya verdi.

"İksir dersine boş bir mideyle girmek istemezsin değil mi?" dedi. Ve gitti...

I Need You MUDBLOOD/DramioneWhere stories live. Discover now