Bölüm 3:Melek

612 28 7
                                    


DRACO MALFOY

   Akşam yemeğine inip inmeyeceğinin kavgasını çok yaptı içinde Draco. Ama inecekti. Çünkü bu gün sevdiği kızı görmesinin tek yolu buydu. Hem açtı da bir yandan. Draco Malfoy bu. Ne kadar değişse de ilk kendini düşünür. Hayır. Şu an sadece Granger'ı düşünüyordu. O küçük bulanık onu ne hale getirmişti. İlk defa üzerini ve saçını düzeltmeden çıktı odadan Draco. Gün içindeki diğer derslerde dikkatini toplayamamış, hatta dinlemeye bile uğraşmamıştı. Büyük salona girdiğinde herkesin çoktan geldiğini gördü. Yavaşça yerine oturdu. Derin bir nefes aldı. Gözleri Hermione'yi buldu. Boğazı düğümlendi. Yeme isteği yok olmuştu. Sadece bakıyordu. Islandı gözleri. Ağlamamak için bir nefes daha aldı. Gözlerini ayırmıyordu ondan. Ayıramıyordu. Kahretsin, neden bu kadar güzel olmak zorunda diye geçirdi içinden. Gözleri buğulu olduğundan net göremiyordu bazen. Olsun. Önemli değildi o an. Doya doya bakabiliyordu sevdiğine. Uzun zamandır onu seviyordu. Ama söylemek kolay değildi işte. O sırada Hermione'nin gözleri Draco'nun gözleriyle buluştu. Draco tüm kaslarının kasıldığını hissedebiliyordu. Yemeğini bitiren birkaç kişi salondan ayrılıdı ve bu Draco'nun görüş açısının rahatlamasına sebep oldu. Harry hissetmiş olacak ki Hermione'nin bakışlarını takip edip Draco'nun gözlerini buldu. Draco gözlerini Hermione'den ayırıp öfkeyle Harry'e kilitledi. Birbirlerine öfke dolu bakışlar atarken Ron'un dürtmesiyle kalktılar ve salondan ayrıldılar. 

        Draco daha ne kadar orada oturduğunu bilmiyordu. Ancak kafasını kaldırıp baktığında salonda sadece bir kaç kişi kaldığını gördü. Gözlerini kapattı ve yutkunmaya çalıştı. Kendini rüzgarda savrulan bir poşet gibi hissediyordu. Ya da karın altında ezilmiş çiçekler gibi. Boğazında hissettiği şey yutkunmasına engel oluyordu. Gözyaşları ise direnmeyi bıraksa akıp gidecekti. O sırada omuzunda bir ağırlık hissetti Draco. O gece Granger yaslandığında hissettiği ağırlığı hissetti. Umutla gözleri parladı ama kıpırdamadı. Eğer Granger oradaysa gardını indirmemeliydi. Kırgın olduğunu fark ettirmeliydi. Bir süre öyle karşıya baktı omuzundaki ağırlıkla. Kafasını çevirip baktığındaysa Hermione'yi gördü bir kaç saniye ve sonra kız buharlaşıp uçtu. Draco bir süre şaşkınlıkla baktıktan sonra nefes aldı. "Uzun zamandır hayallerini görüyorum Hermione. Ama hiçbiri bu kadar gerçek değildi. Artık benim olmalısın Granger." diye fısıldadı. Zaten salonda duyacak çok kişi yoktu. Eh görecek olan bu gün bahçede görmüştü zaten.

         "Artık tam anlamıyla delirdin Malfoy. Kendi kendine konuşuyorsun ve hayaller görüyorsun. Peki ya tedavi nerede? Onda. Peki o nerede? Çok uzakta." Güldü Draco. Delirmenin sınırında olduğunu biliyordu. Sabah yaşadığı sarsıntı geldi aklına. 

Onu ne zaman bu kadar sevmeye başladım? Ama çok güzel bakıyor be! 

Bir sene onu uzaktan izlemişti Draco. O zaman anlamıyordu daha onu sevdiğini. Ama o zaman onu muhteşem bulmaya başlamıştı. Yaz boyunca onu göremeyince ise ona aşık olduğunu anlamıştı.  Ve şimdi duygularının karşılıklı olduğuna emindi ama neden ona ulaşamıyordu?

O benim kalbimdeki tüm kötülüklerle savaşan meleğim. O benim iyi olan parçam. O benim sağ kalan tek güzel duygum. Beni bırakıp gitmesine izin veremem. Çünkü melek giderse meydan şeytanlara kalır. Benim meleğim beni hiç bırakmamalı. Bu yüzden sev artık beni Hermione. Bu yüzden beni sevdiğini anla artık. Lütfen Hermione... Sana çok ihtiyacım var...  

HERMİONE GRANGER

      İştahım yoktu. Sadece bizim çocuklarla yeniden tam olmanın sorumluluğuyla gelmiştim. Tamam kabul ediyorum.  Onların zoruyla gelmiştim. Tabağımdaki yemeği kurcalarken üzerimdeki bakışları hissetmem normaldi. Bahçedeki şovumuz herkesin ilgisini çekmişti. Ve şimdi herkes bizi konuşuyordu. Lanet olsun. 

         Birden üzerimde hissettiğim bakışlar kesinlikle diğerlerinden daha ağırdı. Biliyordum. Kimin     baktığını çok iyi biliyordum. Kafamı kaldırmamaya kendime söz verdim. Gardını indirme Hermione. İşte içimdeki mantıklı Herm konuşmaya başlayabilmişti. Sonunda Herm. Beni çok uzun süre yalnız bıraktın. Bak ona Hermione. Gururunu kenara bırak. Kendini ona teslim et. Ona güvenmek istiyorsun. O zaman güven ona. Ne? Bu da kim? Herm olmadığı kesin. Kim olduğunu bilmem ama kesinlikle gerçekleri söylüyordu. İçimdeki bu tanımadığım ses gerçekleri yüzüme vurmakta çok iyiydi. Ve şimdi iki ses kavga ediyordu.

       İçimdeki seslerin kavgası bittiğinde üzerimdeki yük katlanarak artıyordu. Ve ben artık taşıyamıyordum. Kafamı kaldırdığımda o muhteşem mavi gözlerinin gri olduğunu gördüm. O kadar kırgın bakıyordu ki. Gözlerimiz birleştiğinde içimde ona koşmak isteyen bir şeyler vardı. Bu o yeni keşfettiğim iç sesim olmalıydı. İyi ki Herm onu yerine oturtmayı başarabilmişti. Birden gözleri duygulardan arındı. Duygusuz ve boş bakıyordu. Kahretsin. Ne olur böyle bakma. Nefes alamıyorum. Tanrım! 

 Bir süre öyle bakıştık. İkimiz de boş bakıyorduk. Ama ben gözlerimde bir damla da olsa pişmanlık olduğunu biliyordum. O ise.... Tamamiyle hissizleşmiş gibiydi.

        Gözleri yanımda oturan Harry'e bakıp öfkeyle dolduğunda içinde hala bir damla duygu kalmış olması beni mutlu etti. Ama kalan duygunun öfke olması üzücüydü. Sessizce Ron'a doğru eğilip "Harry... ve Malfoy. Birbirlerini öldürecek gibi bakıyorlar Ron. Bir şey yap." O sırada Ron bir şeyler homurdandı. Sanırım tatlı yiyemeyecek olmaktan yakınıyordu. Harry'i dürttü sonra. Sessizce kalkmamız için en doğru zaman olduğunu söyledi. Harry başıyla onayladı ve masadan kalktık. Ortak salona doğru giderken konuşacak çok şeyimiz olduğunu biliyordum.


(Harry) "Ron dün geceyi anlattı Herm. Onu seviyor musun?"

(Hermione) "Bilmiyorum!"

(Ron) "Ne! Daha sabah böyle bir şeyin olamayacağını söylüyordun Herm! Bütün gün ne değişti böyle!"

(Hermione) "Kapa çeneni Ron. Ne hissettiğimden emin olamıyorum."

(Harry)"Anlat bize Herm. Hissettiklerini anlat. Ne hissediyorsun."

 Harry ilk defa bu kadar sevecen konuşmuştu. Bu bana babamı hatırlattı. Onlara anlatırsam bana yardımcı olacaklarını biliyordum. Hep bana destek olurlardı.

(Hermione) "Onun üzgün ve kırgın olması beni rahatsız ediyor. Bu benim yüzümden mutsuz olduğu için mi yoksa başka bir şey yüzünden mi bilmiyorum. Ama sadece gülmesini istiyorum. O gece güldüğü gibi. Bundan nefret ediyorum ama o gülüşünü muhteşem buluyorum. Biliyorum gerçek Malfoy o gece gördüğüm Malfoy değil. Ama ya gerçek Malfoy o gecekiyse. Bana karşı maskesini indirdiğini ve tüm kötülüğünden arındığını hissediyorum. O gece kendimi hiç olmadığım kadar evimde hissettim. O benim düşmanım ve böyle hissetmekten nefret ediyorum ama onu görünce nefesim kesiliyor, kalp atışlarım hızlanıyor. Ne yaşıyorum ben çocuklar? Lütfen bana yardım edin!"

Gözümden yavaş yavaş yaşlar damlamaya başlamıştı. Ne olmasını bekliyordun. İtiraf et! Onu seviyorsun. Kapa çeneni pislik iç ses. 

Kısa süren bir sessizliğin ardından Ron bu sessizliği bozdu.

"Sen ona gerçekten aşıksın Hermione! Sana inanamıyorum." Ron'un bağırışı tüm ortak salonu inletmişti.

"Elimde değil Ron. İsteyerek yaptığım bir şey değil." Bende bağırdım. Ron'un yanımda olmadığını hissetmek gözyaşlarımın daha hızlı akmasına sebep oldu. O sırada arkamdan sarılan Harry'nin güvenli kollarını hissettim. Bir süre öyle kaldıktan sonra kollarını benden ayırdı. Beni kendine çevirdi ve ellerini omuzlarıma koyup gözlerimin içine baktı.

"Yanındayız Hermione. Draco'ya karşı hislerin olsa bile. Sadece dikkat et. O bizim düşmanımız. En azından bu zamana kadar öyleydi ve değişse bile emin olamayız. Eğer istiyorsan ona duvar örme. Onun yanında mutlu olacaksan onu yaşa. Ama tamamiyle ona kendini bırakma tamam mı? Ben ve Ron her zaman buradayız." Kalbimin üzerinde elinin sıcaklığını hissettim. Tamam anlamında başımı salladım ve ikisine de iyi ki varsınız çocuklar bakışı gönderdim. 

      Harry yavaşça şöminenin karşısındaki koltuğa geçti ve eliyle dizine vurdu. Bu hareketin ne anlama geldiğini biliyordum. Başımı yavaşça dizlerine koydum ve o saçlarımı okşarken son zamanlardaki en huzurlu uykuma daldım.

I Need You MUDBLOOD/DramioneWhere stories live. Discover now