Ama doğru, o bunu bilmiyordu.

Akşam olmuştu ve hâlâ zihnimde Jungkook'un sözleri çınlıyordu. Sanki karşımda umutsuzca oturuyor, üzgünce beni izliyordu. Çıldırmak üzereydim ki duyduğum garip sesler ve gördüğüm aydınlık ile duraksadım.

Tanrı aşkına neler oluyordu?

Arabamın kapısı açıldığında irkilerek gelen yardımcıya baktım.

"Efendim arabadan çıkmayın. Ve ne olur ne olmaz bu hançeri yanınızda taşıyın."

Yutkunarak hançeri elime aldım. Ne kadar ölmek, bu zulümden kurtulmak istesemde korkuyordum işte.

Daha Jungkook'a onu istememezlik etmeyeceğimi söyleyip o güzel gülümsemesini tekrar görmek istiyordum. Hem onun kolları arasında ölmek benim en büyük hayalimdi.

Beni başka biri öldürmezdi ki. Buna izin vermezdim.

Arabamın kapısı açıldığında içeriye sakalları beyazlamaya yüz tutmuş, elindeki gaz lambasını beni görmek için bana doğrultan ve beni iğrenç bakışlarıyla süzen adam vardı karşımda. Kollarından ve yüzünden akan terler ile içimde biraz daha büyüyen bir iğrenti oluşurken bana bakıp yüzüne tekrar iğrenç diyebileceğim bir sırıtma kapladı. Daha sonra da yavaşça dudaklarını yalaması benim midemi bulandırmıştı.

Amacını anladığımda aklıma ilk gelen şeyi yaptım ve arabanın diğer kapısından çıkıp son sürat Jungkook'un arabasına koşmaya başladım.

Ayağımdaki topuklu ayakkabılar hızlanmamı engellerken sinir seviyem artıyor ve göz yaşlarım daha da çok hızlanıyordu.

Koşuyordum tüm enerjim, tüm gücümle hızlıca koşuyordum ama koştuğum her saniye iki metrelik olan yer benden daha çok uzaklaşıyor ve benim daha fazla kahrolmamı sağlıyordu. Ben bu gece ölmek istemedim bu adamın ellerinde. Ben ilk defa ölümden çok korktum bu gece.

Bir anda ayağım toprakta kayıp kendimi yerde bulunca her şeyin bittiğini düşünmeye başladım.

Ben bitmiştim. Şu saatten sonra Tanrı nefes almamam gerektiğini söylemiş ve ölüm meleğini yanıma göndermişti. Bunu hissediyordum.

Boğazıma yerleşen ucu sivri olan kılıç ile gözyaşlarım saniyesinde daha çok hızlandı. Nefes aldıkça ciğerlerimi yakan oksijen benim yavaş yavaş ölmemi sağladı.

Ölmek istemiyordum işte. Bu kadar çok korkuyordum ölümden. Bu kadar çok korkuyordum benliğimi kaybetmekten.

"Nereye kaçıyorsun güzelim? Sadece azıcık eğlenecektik hâlbuki. Belki ardından seni köle pazarında iyi efendilere de satardım."

Sözleri ile midem yanarken gözyaşlarım fazla, daha da fazla arttı. Boğazımda aktığını hissettiğim sıcak sıvı ile o an aklıma gelen tek şeyi yaptım. Ölmeden önce belki de söyleyeceğim en son ismi dudaklarımdan kaçırdım.

Beni şu anda olmasa bile daha sonra kendi elleriyle öldürmek isteyecek kişinin adını dudaklarımdan çıkardım.

"JUNGKOOK!!"

Beni bir tek o kurtarabilirdi bu manyak adamdan. Belki de kurtarmak istemezdi.

Gözlerimi sıkıca kapattım ve bekledim. Ya şu an ölecektim ya da biraz daha yaşayacaktım kendimce.

İşittiğim kılıç sesi ve hırıltılı nefes alış veriş sesi ile olduğum yerde kalakaldım. Belki de ben ölmüştüm. Boğazımda keskin bir acı vardı çünkü.

Bacaklarımı kendime çekip başımı dizlerimin üzerine koydum. Gözlerimi açmaya korkar olmuştum. Ölmemiştim değil mi? Hâlâ yaşıyordum. Biraz daha yaşayacaktım işte.

Gözyaşlarım artarken çevremde neler oluyor hiçbir fikrim yoktu.

Bir iki dakika içinde duyduğum acı dolu inleme gözyaşlarımı daha çok arttırdı. Bir kılıcın yere düşme sesi gecenin sessizliğini ortadan ikiye yardığında kendimde asla değildim.

Vücudum etrafında hissettiğim güçlü ve kaslı kollar ile bir anda havalanan bedenim benim burukça gülümsememi sağlamıştı. Hızla ve heyecanla  g açıp beni kucağına alan bedene baktım.

Kollarımı boynuna dolayıp başımı daha çok göğsüne gömdükten sonra mırıldandım.

"G-geldin."

Biraz önce olanların verdiği gereksiz korku ile sesim titremişti. Şefkatli bakışları beni bulduğunda gülümseyip konuşmaya başladı.

"Sen çağırırsan ben şu koca evrenin diğer ucunda olsam bile sana gelebilmek için hiç durmadan sana koşarım."

Güzel sözlerine verebilecek bir cevap bulamasamda kolları arasında hafif mayışmıştım.

"Jungkook..."

Başını hafif eğip bana baktığında vücudumu hafif kaldırıp yanağına bir öpücük kondurdum.

"Eşim olacak olmandan o kadar çok gururlu ve mutluyum ki bunu kelimeler ile tarif edemem. Teşekkür ederim. Benimle evlenmek istediğin için, yanındaki koltuğu bana uygun gördüğün için, beni sevdiğin için, beni kurtardığın için teşekkür ederim."

O da benim yanağıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra gülümseyip kendi at arabasına bindirdi ikimizi.

Kucağından kalkmama izin vermeden, yol boyunca saçlarımı okşayarak Jeon Krallığına ait olan ninnilerden fısıldadı kulağıma.


🍁
Bölüm nasıldı canlarım?

Sizleri seviyoruz ❤️❤️❤️.

Bu fici cyintiajin ile birlikte yazdık. Yani  o yazdı  ben de düzenledim.

Prince Or Princess? • KookMin [✓]Where stories live. Discover now