you're my partner in crime

5.8K 853 389
                                    

Prey-The Neighbourhood (bitince tekrar açabilirsiniz)

&
lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin çünkü yorumlarınızı okurken çok mutlu oluyorum,ve sizi seviyorum! Bu arada yazım hataları varsa özür diliyorum👐
-

Çıkmazlar, her iniş ve çıkışın ucunun dayandığı kaçınılmazlıklar. Yirmi üç yıllık yaşamım boyunca boynuma sarılıp günden güne boğan sorunlar ve çözemeyişlerim. Bocalayıp çöküşlerim ve bazen ölmeme rağmen zoraki dirilişlerim. Ben buydum, bundan ibarettim.

Soğuk zemin bedenimi zangır zangır titretirken hayatımın hiçbir köşesinde mutluluğu tadamadan birden kendimi içinde bulduğum kaosu düşünüyordum. Neye dayandıysam veya ne için kendimden ödün verdiysem bunun ucunda hep daha iyi geleceğe dair olan inancım yatıyordu. Hepimiz şişirilmiş umut balonunun içinde birisi gelip patlatana kadar bekliyor ve zaman geldiğinde gerçekliğin yüze vurmasıyla düştüğümüz durumdan en az hasarla çıkmaya çalışıyorduk. Şanslıysan başka bir tane buluyordun ve en göğe çıkarana kadar patlatmadıysan mutluluğa kavuşuyordun.

Bense mutluluğu sadece duymuştum ama asla neye benzediğini görmemiştim. Beni en çok üzen de bir daha tanımaya fırsat bulamayacağımın farkında olmamdı. Bunun kesinliğini kendime yedirecek kadar sağlam, göremeyecek kadar da kördüm işte. Kör edilmiştim.

Şu anlık düşünebildiğim tek şey iki gündür hiçbir şey yememiş olmam ve suyumuzun da oldukça sınırlı olmasından dolayı açlığımı bastırmak için doğru düzgün su bile içemememdi. Deehan'ın şerefsizliği ve çekememezliği yüzünden bugün az kalsın avlayacağım geyiği elimden kaçırmıştım ve grubu bir kaç gün idare edebilecek kadar yemek çöpe gitmişti. Hepsi o göt herifin başardığımı görmek istememesinden kaynaklıydı.

Titrek bir nefes alarak yavaşça yerimden doğruldum ve yanımda yatan Jihoon ile Danbi'yi uyandırmamaya çalışarak ayağa kalktım. Kafamı tek düzene sokabilecek olan şeye yönelmem gerekiyordu şimdi. Ses çıkarmadan dün öylece komodinin üzerine fırlattığım ceketimi üzerime giyip şapkasını da başıma geçirdikten sonra gıcırdayan kapıya yüzümü ekşitip olabildiğince yavaşça açtım. Soğuk hava resmen tokat gibi yüzüme indiğinde bu sefer daha kötü titredim. Soğuklar iyice bastırıyordu ve bu da boku yediğimizi göstermek için yeterli olan sebeplerden sadece bir tanesiydi. Kapıyı arkamdan yavaşça kapatarak ceketimin fermuarını çektim ve şöyle bir etrafa bakındım. Bir hafta süren çalışmalarımız sonucunda az çok motelin etrafına barikat kurmayı başarmıştık. Zaten önceden olan çitler vardı ama aylakları uzak tutmak için pek kullanışlı olduklarını düşünmüyordum. En azından biz barikatı yapmaya çalışırken üzerime çullanan üç-dört tanesinden sonra, kesinlikle sanmıyordum.

Derin bir nefes aldığımda, soğuk yüzünden burnumun kırmızıya döndüğünü hissetmeye başlamıştım. Gözlerim de keskin rüzgardan dolayı gitgide yaşarıyordu. Özellikle kar bastırdığında nasıl yapacaktık bilmiyordum. Her şeyden önce yiyecek bir şey bulmamız gerekiyordu çünkü kış geldikçe etrafta avlayacak hayvan sayısı daha da azalacaktı. Aylakların öldürmediği hayvanların daha ne kadar dayanacakları da belli değildi. Negatif şeyleri o kadar çok düşünüyordum ki artık delirmek üzereydim. Elimde olsa bayılana kadar içip kafamı dağıtmak ve her şeyi unutmak isterdim.

Ceketimin cebine sakladığım paket sigaramı ve çakmağımı çıkardım. Bu sırada geniş alanda öylece yürüyor, sinir bozucu derecedeki sessiz ortamda birkaç aylağın çıkardığı mide bulandırıcı sesleri duymazdan gelmeye çalışıyordum. Paketten bir tanesini çekip ağzıma götürdüğüm gibi yaktım ve üç tane sigara kalmış olan paketle çakmağı tekrar ceketin cebine sıkıştırdım.

"You never know what they might do."

İlk dumanı içime çekmeden önce öylesine bir şarkı mırıldandım. Kısa süreli bir duraksamanın ardından zehrin içime işlemesine izin verdim.

the walking dead •taekook•Where stories live. Discover now