that's the kind of thing bad people say

9.8K 1.1K 869
                                    

Usulca önümdeki çekmeceyi kapatıp, yavaşça ellerimi kaldırdım. Bir gün içerisinde zaten çokça şey üzerime çullanmamış mıydı sanki? Devamı da mı gelecekti yani? Ben sadece uyumak ve yaşadığım her şeyin gereksiz bir kâbus olarak kalmasını istiyordum. Bir de yemek falan yemem gerekiyordu çünkü nerden baksam on altı saattir yemeği geçtim, bir yudum su bile içmemiştim.

"Şimdi yavaşça bana dön. Silahın ya da herhangi bir aletin varsa kullanmayı aklından dahi geçirme!"

İnanın bana eğer yanımda herhangi bir şey taşısaydım kesinlikle ilk başvuracağım şey o olurdu ama aptal gibi dımdızlak geziniyordum. Bir de olan onca şeyden sonra bari yanımda bir dal parçası taşısaydım.En azından milletin gözüne falan sokardım.

Amma da umutsuz vakayım.

Dediği gibi ellerim hâlâ havadayken yavaşça ona döndüm. Direktman karşımdaki çocuğun keskin bakışlarına karşılık verirken buldum kendimi. Kaşlarını çatmış ve hiç tereddüt etmeden alnımın çatısına silahını konumlandırmıştı. Ben de istifimi bozmadan ona bakmaya devam ettiğimde çocuğun silah tutan elleri bir an olsun gevşemiş ancak saliseler içinde kendini toparlayarak daha temkinli yaklaşmaya başlamıştı.

"Burada ne arıyorsun? Başkalarının evine öylece girebileceğini mi sanıyorsun!"

"Sadece yardım istiyordum tamam mı? Ama kimseden ses gelmeyince ve kapı da açık olunca ev terk edilmiş sandım. Hem başımdan öyle bok durumlar geçti ki şuan boş köpek kulübesi görsem ona bile sığınacak durumdayım!"

Siyah saçlı çocuk kaşlarını çatıp silahı bana doğrultmayı kesmişti. Ama yine de bacak hizasında iki eliyle sıkı sıkıya tutmayı ihmal etmedi.

"Üzerinde silah ya da kesici alet falan var mı?"

"Yok."

"Sana neden güveneyim?"

'Sorunlu musun' der gibi bir bakış atıp ardından bıkkınlıkla göz devirdim. Bugünüm kesinlikle 'en mutlu olduğum anlar' listesinde başı çekemeyecekti anlaşılan.

"O zaman niye soruyorsun?"

Bir an duraksayıp düşünür gibi oldu ve ardından gözlerini kısarak belli belirsiz kafasını salladı. Ben de hâlâ yukarıda olan ellerimi indirmek için bir hamle yapmıştım ki yine elindeki silahın hedefi olmuştum.

"Sakın! Ben diyene kadar öyle kalacaksın."

Oflayarak dediğini yaparken, her ne kadar şu anki halimize odaklanmam gerekse de sürekli aklım o polis memuruna kayıyordu. Birini daha öldürdüğüm gerçeği beynimi yeteri kadar meşgul ederken bir de polis memurunun o anki hali gözlerimin önüne geliyordu. Gri donuk gözleri, kopuk bacağı, üzerime doğru gelen iri bedeni...

Dönüştüğü(?) her neyse emin olduğum tek şey polis memurunun insani içgüdülerle davranmadığıydı.

"Dışarda ne boklar döndüğüne dair bir fikrin var mı? Önüme çıkan herkes bana saldırmaya çalışıyor ve-"

Beni kovalayanlar aklıma geldiğinde istemsizce yüzümü buruşturdum.

"Çok... Garip görünüyorlar."

"Bak, emin ol benim de tek bildiğim şey o yaratıklar yüzümü yemeden nasıl hayatıma devam edeceğim konusunda bir fikrimin olmadığı, tamam mı?"

"Yüzünü yemek mi, neyden bahsediyorsun sen?"

Kafasıyla salonun ortasındaki koltuğu işaret ederken, inatla silahından vazgeçmediği gerçeğini de kabullenmiştim. Aslında o da kendisine göre doğru ve güvenli olduğunu düşündüğü şeyi yapıyordu. Ne diyebilirdim ki?

the walking dead •taekook•Where stories live. Discover now