43*

37.3K 2K 177
                                    


"Bu çocuk geri zekalı mı?" Omzumu silkip kapının çalmasıyla Ateş'in odasından çıktım. Telefonumu ondan almayı ihmal etmemiştim. Annemin sevecen çıkan sesiyle şaşırmıştım. Kadın bana öyle davranmıyordu anasını satayım.

"Geç oğlum içeri istersen?"

"Yok Suzan Teyze. Ateş'i çağırır mısın? Day- aman bir şey soracağım da."

"Geldim koçum geldim."

"Anne ben de abimleyim hadi kapat kapıyı." Annemin garip bakışlarından kapıyı kapatıp kurtuldum. Atlas karşında Ateş'le bakışırken ben de tereddütle ikisine bakıyordum. Sonra ikisi de gülmeye başlayınca ben kaşlarımı çatıp ikisine baktım. Ne oluyor lan?

"Ne diye gülüyorsunuz?"

"Atlas, oğlum bak hele kardeşimi ağlarken göreyim o zaman ciddi ciddi ebeni belleyeceğim, diyeyim sana."

"Çiçek de sana emanet o zaman koçum. Neyse Gece'yi hazır dışarı çıkarmışsın ben alayım onu. Eyvallah."

"Lan ben iyice gavat oldum sanırım. Neyse yarım saat sonra getir, ağzınıza sıçmayayım. Ben Çiçek'ime gidiyorum." Gözlerimi kısıp Ateş'in arkasından baktım. Resmen kullanılmış ve kandırılmıştım. Adi hayinler.

"Hadi sahile gidip ilk randevumuzu şey yapalım." Kolunu omzuma atıp beni kendine çektikten sonra yürümeye başladı.

"Filmlerde nasıl böyle yürüyorlar anasını satayım. Hem hava sıcak hem de boy farkından dolayı yürüyemiyorum ben." Gülerek kolunu omzumdan itip elini tuttum. 

"Ya biz böyle çok güzel olduk. Allah'ım sana geliyorum." Elimi tuttuğu kolunu tekrar omzuma atıp iyice yanaştırdı beni kendine. Beraber yürüdük sahile kadar. Sonra yine aynı banka oturup denizi izledik. Benim kulaklığım yine yanımda değildi ama.

"Ya benim kulaklığım niye hiç yanımda olmuyor?" diye çıkışırken Atlas'a çevirdim kafamı. Elindeki kulaklığı çözmeye çalışıyordu. 

"Of sikerim kulaklığı sen söyle şarkıyı ben dinleyeyim." deyip sinirle kulaklığı cebine sıkıştırdı. Kaşlarımı çatıp ne yaptığını izledim. Bankta iyice kayıp uzandı ve ellerimi tutup kucağıma kafasını koydu. Bacakları sığmadığından sağ bacağını kırmış sol bacağını da banktan aşağı sarkıtmıştı.

"Saçımla çok oynama sonra uyuyakalıyorum. Cidden dayak yemek istemiyorum Gece." Gülerek ellerimi saçlarına yerleştirdim. Yumuşak olmaları bile güzeldi. Çünkü neden olmasın?

"Şarkı söylemeyecek misin?" Boğazımı temizleyip yüzünü inceledim. Sol kaşının üstünde uzunca bir yara izi vardı. Güzel ve koyu kirpikleri şekilli güzel bir burnu vardı.

"Söyleyemem." Kaşlarını çatıp alttan alttan bana baktı. Yia utndrmsna şpşk .s.s diyecektim az daha tiki kızlar gibi.

"Ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama sen anlat."

"Neyi?"

"Mesela yüzündeki iz. Neden oldu?" Yüzü anlık kasılsa da hemen toparlayıp bana baktı tekrar.

"Salla. Başka bir zaman söylerim. Hem beni boş ver. Öyle şaşalı bir tarafım yok. Beni sev yeter. Böyle azıcık." dedi gözlerini kısıp sağ elini havaya kaldırarak, işaret ve baş parmağının arasındaki kısmı belirtmek istercesine. Elindeki dövmeyi incelemek için elimi uzatıp elini kavradım ve kendime yaklaştırdım. Sağ elinin üstünde, işaret ve baş parmağı arasındaki boşlukta bir taç şekliydi.

"Bir anlamı var mı?"

"Hayır. Sadece seni hatırlatıyor."

"Beni mi?"

"Ben sadece kraliçenin kralıyım. E o kraliçe de sensin tabii." Gülerek elimdeki elini çekti ve elimi dudaklarına götürüp öptü. Ne yapacağımı şaşırmıştım yine.

"Gece?"

"Hm?" Oğlum ben de kalp var yapma.

"Çok tanıdık geldi bu sahne bana. Ben tekrar bayılmak istemiyorum."

"Bence de."

"Ne diyeceğimi unuttum." Gülüp saçını çektim.

"Ha şey. Ben sana tişörtlerini vereyim sen onları tekrar giy bana ver tamam mı?"

"Ne?"

"Bir kaç tane tişörtünü çalmış olabilirim. Bir de şu mavi yastık kılıf-"

"Ben o yastık kılıfımı ne kadar çok aradım haberin var mı senin?"

"Evet var. Ama güzel kokuyordu. Ne yapayım? Kafayı yer çıkardım yoksa."

"Aman ben daha güzelini buldum bir kere. O senin olsun."

"Ama artık sen gibi kokmuyor ki. Annem yıkamıştı." dedi surat asarak. Küçük bir çocuk gibiydi. Ama ıq'su 2 olanlardan değil. Yani umarım. Ellerimi yanaklarına götürüp iki yana doğru çekiştirdim.

"Gece, Yavrum dur. Ne yapıyorsun?" Sesi garip gelirken gülerek daha da mıncırdım yanaklarını. Oh oh oyun hamuru gibi. Ellerimi yanaklarından ayırıp bankta aniden doğrulunca ne olduğunu anlayamamıştım. Yüzü yüzüme çok yakındı. Ayh bana bir şeyler oluyor.

"Öpsem çok mu kızarsın?" Gözleri dudaklarıma kayıp oyalanmadan tekrar gözlerime baktı. Bak kalbim rahat durmuyor görüyor musun?

"Bilmiyorum. Bayılır mısın?"

"Güvenmiyorum. Kaldıramayabilirim." dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. Biraz daha yaklaşıp dudaklarını elmacık kemiğimin üstüne bastırdı. Hafifçe öpüp geri çekildi ve boğazını temizleyip ayağa kalktı. 

Ben de ardından ayağa kalktım ve yan yana yürümeye başladık. Siteye girince Ateş'in parkta yalnız oturduğunu görüp o tarafa doğru yürümeye başladım. 

"Çiçek nerede?"

"Ben galiba bir boklar yedim yine."

*** 

Ateş'in ne boklar yediğini inanın bilmiyorum, kitap elden gidiyor resmen. Bilinçaltım işi devralıyor.

Anonim: Gece | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin