10. Bölüm

8.1K 974 317
                                    


Yakalanmanın eşiğinden dönmüştük. Bir saniyeyi bile geçseydi o yatakta birbirimizi öperken yakalanacaktık ve biz bunun sonuçları her ne olacaksa hazır bile değildik. Bizi almışlardı ve yoldaydık. Her geçen saniye o anı ve o anın getireceği sonuçları durmaksızın düşünüyor, belki de kendi kendimi bitiriyordum.

"Ne derse desinler veliaht prens istedi diyip sus tamam mı? Bana bir zarar gelmez ama sana zarar vermek için her şeyi denerler." Jungkook elini elimin üstüne koymuş beni rahatlatmaya çalışırken hızlıca elimi çektim, atlar üstündeki birinin görme ihtimaliyle sarsılmıştım.

Saraydan kaçarak çok büyük riskler almıştık. Özellikle ben, beni koruyacak saray adamları ya da bir rütbem yokken kendimi ateşe atmıştım. Sadece bir kez olsun mantıklı düşünmeden bu kez kalbimle ilerlemiştim ve görüyordum ki kalbimle ilerlediğim bu olay berbat bir şekilde sonuçlanmıştı.

Saray yolunda indiğimizde askerler etrafımızda kralın yanına gidene kadar bize eşlik etmişti. Bu durum Jungkook'un sinirlerini bozmuştu, nefes verişleri ve onlara attığı bakışlardan görebiliyordum. Kralın odasına geldiğimizde Jungkook'un peşinden girerek vücudumu saygıyla eğdim, şayet ona bakacağım cesaretim olsaydı en azından başımı eğebilirdim. Büyük bir kabahat işlemiştim. Sanırım en büyük kabahati oğluna ilgi duyarak yıllar öncesinden işlemiştim zaten.

"Bu saçmalık da neydi?" Kralın kızgın sesini duyabiliyordum. Makamı yüksekte olduğu için göz ucuyla bile bakamamıştım ama suratının oldukça gerildiğini biliyordum.

"Kraliçeye bildirmiştim." Jungkook'un sesi ise endişe barındırmadan kendinden emin çıkıyordu. Her zaman yaptıklarının arkasında duran birisi olduğu için bu tepkiyi kral yadırgamazdı.

"Kraliçe bunu beklememişti. Hizmetkarını da alıp saraydan çıkıyorsun, başka bir yerde kalmana ne demeliyim? Veliaht olduğun öğrenildiği an başına ne geleceğini biliyor musun sen? Yanında seni koruyacak birisi bile yokken ya yerin öğrenilseydi, ne olacaktı?"

"Riskleri alabileceğim bir durumdu."

İşte benim beklediğim tepki bu değildi. Ben onun için tüm riskleri alabileceği biri olduğumu düşünmemiştim. Ben gerçekten onun için kral ile kraliçeyi karşısına alabilecek kadar değerli biri miydim yani? Her şey çok yeniyken Jungkook daha başından benim yanımda durabiliyordu. Sinirden dolmak isteyen gözlerim şimdiyse mutluluktan dolabilirdi.

"Bir prensesle karşı karşıya kalmamak için sarayı mı terk edip risk alıyorsun? Sen önceden böyle değildin, prensesi nazikçe reddederdin ya da sorun çıkarttıklarında bize bildirirdin."

"Sorunda bu baba, kimseyi istemiyorum." Jungkook öne doğru adımlayıp tüm ciddiyeti ve samimiyetini göstermeye çalıştı.

"Yakında bu dünyada olmadığımda yanına bir kraliçe gerekecek."

Mutlulukla yüzümde beliren gülümseme maskesi anında yere düşüp kırılmıştı, en büyük korkumsa hayallerimin de bu gülümsemem gibi yerle bir olmasıydı. Umuyordum ki hiçbir zaman yüzüme gülmeyen şans bu kez benim yanımda dururdu, birlikte zorluklara göğüs gerebilirdik.

"Belki de gerekmeyecek." dedi Jungkook, daha sonra eğilerek selam verdi. "İzninizle."

Önüne döndüğü gibi kolumu tutup kralın odasından dışarıya çıkararak askerleri es geçip kendi odasına götürdü.

İçeride söylediği o son sözdeydi aklım. Sahiden biz devam ederdik ve ona bir kraliçe gerekmezdi öyle değil mi? O iyi bir kral olurdu, ben hep onun yanında olurdum. Biz güzel olurduk. Biz son nefesimize kadar sürerdik. Düşünmek güzeldi, hayal kurmak da güzeldi en azından olduğunu farz edebiliyorduk.

Kingdom Hearts |Jikook|Where stories live. Discover now