3. Bölüm

11.2K 1.4K 1.2K
                                    


Yaşıyordum ancak yaşayan bir ölüden farkım yoktu. Acı içindeydim. Suçlu olarak gösterilip ölümüne dövülmüştüm ama benim asıl acım bu değildi, Jungkook'tan dünden beri haber alamamak beni tüketmişti. İyi miydi? Ölmüş müydü? O yüzden mi beni tutsak etmekten daha fazlasını yapmışlardı? Umurumda olmazdı, isterseler ilmeği boynuma geçirsinler gıkım çıkmazdı. Nefesim boğazımda kalmış ve sanki ben onu içime çekmeyi unutmuştum. Dediğim gibi, bir ölüden farksız yerde samanların arasında öylece yatıyordum.

"Yargılanman için yaşaman lazım."

Her zamanki gibi demirlerin arasından bir kap yemek ve su bırakılıyordu. Bu sefer bırakan kişi farklıydı ve ben bunu fırsat bilerek -her ne kadar canım acısada- yerde hızlı hareketlerle demirlere gidip ellerimi demirlere sarmıştım.

"Prens," Dudaklarım kurumuş, hiçbir şekilde konuşmaya gücüm kalmamıştı. Zorla kendini Jimin ve içindeki bir umudu dile getir. "O yaşıyor mu?"

Karşımdaki muhafız gidecekken sorum üzerine durdu ve bana öyle bir bakış attı ki kendimi sanki mümkünmüş gibi daha da yerin dibine girmiş hissettim.

"Ne o tekrar mı teşebbüs edeceksin öldürmeye?" Bana bütün heybetiyle baktı, sanki yaşadığım her şeyi hak ediyormuşum edasıyla süzdü. "Hepimizin anlamadığı tek bir şey var: Bunca zamandır yanındasın ve sana tek bağırışında onu zehirlemeye mi kalktın cidden?"

Hayatımda sadece bir defa yüksek rütbeli birisi olmak istemiştim o da efendimle en azından gelecek düşünme fırsatımın olmasıydı ve şu an ikincisini yaşıyordum, belki yüksek rütbeli birisi olsaydım bu işten kolaylıkla kurtulabilirdim. Ama insanlar bir hizmetkara neden inanıp sözlerini önemsesinler ki?

Umutsuzlukla parmaklarımı sardığım demirleri bırakarak samanların üzerine kendimi bıraktım.

"Prens yaşıyor. Senin için üzücü olmalı."

Kulaklarıma dolan sözler hem içine su serpmiş hem de yüreğimi ateşe vermişti. Tamı tamına iki gün geçmişti, eğer yaşıyorsa neden hâlâ gelip beni buradan çıkarmıyordu?

-

"Jimin?"

Duvarın yüksekliğinde olan küçük parmaklıklardan sızan güneş ışıkları gözüme çarparken gözlerim isyan ederek açılmıştı. Güneş doğuyordu, onsuz geçen üçüncü günüme girmiştim. Yanımda yoktu ama kulaklarımda hâlâ bana seslenişini duyar gibiydim.

"Jimin iyi misin?"

Arkamdan gelen sesiyle birlikte gözlerimi yumup sessizce ağlamaya başlamıştım. Hayal değil miydi bu? Gerçekten yaşıyordu ve sonunda beni ziyarete gelmişti, öyle mi? Geriye dönüp yüzüne bakıp gözlerimizi bulaştırmak istiyordum. Neden beni ziyarete gelmediğini sorgulayıp ona kızmak istiyordum ancak hiçbir şekilde halim yoktu. Yerde hareketsiz bir biçim de yatıyordum.

"Onun bu hali ne böyle!" Öyle bir bağırdı ki titredim, arkadan da bazı metal sesleri duyar olmuştum. "Açın şurayı, hemen!"

"Efendim cezasını çekmesi için-" Muhafızın sesi bir anda kesildi ve anahtarla parmaklıklar dolu kapı açıldı. Büyük ihtimalle efendim ona bakış atarak susturmuştu, kendisine karşı gelindiği an korkunç birisine dönüşebiliyordu.

Samanların üzerinde adım sesleri duyuyordum. Gözyaşlarım sular seller olmuş kendilerine yollar çizerken ben onları bir türlü durduramıyordum. Beni görüp görmemesini dahi artık umursamıyordum. Görünen o ki sözlerine göre bundan pek de haber yokmuş gibiydi. O yaşıyordu, önemli olan tek şey buydu şu an. İsterseler beni öldüresiye dövsünler, o yaşıyordu ve ben yaşadığına şahit olmuştum.

Kingdom Hearts |Jikook|Where stories live. Discover now