20 • new beginnings

1.4K 134 410
                                    

Telefonumun ısrarla çalan zil sesi nedeniyle birbirlerine neredeyse yapışan kirpiklerimi zar zor araladım. Sürekli çalıyor, susuyor ve sonra sanki devlet meselesiymiş gibi tekrar çalmaya başlıyordu. Beni arayan her kim ise uyuduğum en huzurlu uykudan beni uyandırdığı için edeceğim en sağlam küfürlerin hedefi olacaktı.

Yüzümü küçük kanepede neredeyse kaburgalarımız birbirine geçecek kadar sıkı sarıldığım Jack'in boynundan kaldırdığımda huzursuzca kıpırdandı. İstemsizce dudaklarıma bir gülümseme yayıldı. Yemin ederim uykusunda bir melek gibi görünüyordu, ne o sert duruşundan ne de o alaycı tavrından eser yoktu. Yüzüne yapışan birkaç buklenin arasından kusursuz yüz hatlarının hepsini incelemek mümkündü, buna vaktimin olmasını gerçekten isterdim de; ancak siktiğimin telefonu susmuyordu. Ve şu an son istediğim Jack'in uyanmasıydı, gerçekten huzurlu görünüyordu.

Kolunun altından sıyrılmak düşündüğümden daha zor oldu, beni sanki hayatı pahasına sarmıştı ve bu göğsümde ılık bir hissin gezinmesine sebep oldu. Sanırım teninin kokusuyla uyumak hayal edebileceğim en güzel şeydi.

Ekranda Kingsley'in adını gördüğümde neredeyse sinirimden çığlık atıyordum, fakat sonra çağrısı sonlandığında ekranın üst kısmındaki saati ve Kingsley'den gelen onlarca cevapsız çağrıyı fark ettim. Neredeyse sabah olmak üzereydi ve ben eve gelmeyeceğimi kimseye haber vermemiştim. Deli gibi korkmuş olmalılardı.

Tıpkı Kingsley'in eve gelmediği ilk gecelerde benim korktuğum gibi.

Ekran bir kez daha ismi ile aydınlandığında vakit kaybetmeden aramasını yanıtladım. Uykumdan yeni uyanmış olmamın da etkisiyle "Efendim?" diye mırıldanırken sesim çatlamıştı. Telefonun diğer ucunda derin bir nefes verdiğini duydum. "Jennifer," dedi bitkin bir tonlama ile. "Neredesin?"

"Uyuyordum." dedim sorusunu yanıtlamamayı seçerek. Öfkeli soluğunu buradan bile duymak mümkündü. Kelimeleri bastırarak tekrar sordu. "Neredesin?"

"Jack ile birlikteyim." dedim bunu uzatmanın daha fazla faydası olmayacağını fark ettiğimde. Bir süre sessiz kaldı, ancak sonra konuştuğunda sesi canı yanıyormuşçasına boğuktu. "Babamla birlikte olmanı umuyordum." dediğinde sesindeki bir şey göğsümün daralmasına sebep oldu. "Ne?" dedim güçlükle solurken. "Babam nerede?"

"Bilmiyorum." dedi. Şimdi sesi boğulur gibi geliyordu. "Onu en son dün gece sana sarılırken gördüm ve bugün uyandığımda yoktu. Sonra dışarı çıktım, Ashton'la şehirde birkaç işimizi hallettik ve kasabaya dönüp Bobber'da biraz içtim. Eve döndüğümde hala yoktu. Aradığımda açmadı ve sen de telefonlarıma dönmeyince beraber olduğunuzu düşündüm, ama-"

"Motoru garajda mı?" dedim tamamen aklımı yitirmemek için tüm irademi kullanarak. Ancak "Hayır." dediğinde bütün çabalarım yerle bir oldu. "Neredesin?"

"Evdeyim, ama şimdi bizimkilere haber vermek için Bobber'a geçeceğim."

"Geliyorum."

"Jennifer-"

"Geliyorum, Kingsley. Sakın beni bunun dışında tutmaya çalışma."

Telefonu suratına kapattığımda soluklarımı bir düzene sokabilmek için birkaç dakikamı kaybetmem gerekti. Tam bir aptaldım. Öyle berbat bir durumdayken onu yalnız bırakmamam gerektiğini bilmeliydim, nereye gidiyorsa peşinden gitmem gerekiyordu; ama ben tıpkı bir aptalın yapacağı gibi ona yalnız kalması için zaman tanımayı seçmiştim.

Jack uykulu sesiyle adımı mırıldanana dek düşüncelerimle kendime işkence etmeyi sürdürdüm, sonunda gerçeğe dönebildiğimde ise dudaklarımdan dökülen tek şey "Gitmeliyim." oldu. Jack'in kaşlarını çattığını gördüm. Yalnızca saniyeler önce yüzünde olan gülümsemesi silinmiş, yattığı yerden doğrulmuştu. Açık olan tek gözü ile bileğindeki saati kontrol ettikten sonra yüzünü buruşturdu. "Bebeğim, saat dört buçuk. Kalsan olmaz mı?"

the wayWhere stories live. Discover now