10 • betrayal that hurts the most

1.3K 118 168
                                    

Jack cumartesi günü Rim'de halletmesi gereken işleri olduğunu söylediğinde tereddüt etmeden peşine takılmıştım, fakat böylesine keyif alacağımı hiç düşünmemiştim. Mekandaki çoğu insan Kingsley'in kardeşi olduğumdan dolayı bana güvenmediğini her fırsatta belirtse de diğer kısmı bana alışmış gibi görünüyordu. Üstelik Luke ve yine okuldan tanıdığım Gina da buradaydı ve Luke'un onunla çaresizce flörtleşmeye çalışması nefessiz kalana dek gülmemek için üstün bir çaba sarf etmeme sebep oluyordu. Gina bizden bir yaş büyüktü ve geçen sene mezun olmuştu. Her fırsatta üniversitede o kadar seksi çocuk varken Luke ile ilgilenmeyeceğini yüzüne vuruyor ve bembeyaz teninin öfkeden kıpkırmızı kesilmesine sebep oluyordu. Luke'un ondan gerçekten hoşlandığını görmemek için kör olmak gerekirdi, fakat Gina'nın onu ciddiye almadığını anlamak da çok zor değildi. Eh, liseli çocukların kendilerinden büyük kadınlardan hoşlanması çok da tuhaf değildi sanırım. Çünkü Gina buna alışkın görünüyordu.

Jack'in de beni böyle görüp görmediğini merak ettim. Yalnızca kendisini heyecanlandıran olgun çocuktan hoşlanmış, küçük bir kız olmayı istemiyordum onun gözünde.

Bakışlarımı hissetmiş gibi hemen karşımdaki masadan gözlerini bana diktiğinde yutkundum. Ona bir şeyler anlatan çocuğu artık dinlemediğini fark etmeme yetecek kadar yoğun bakıyordu. Sonra kalbimin teklemesine yol açarak göz kırptı.

Onun büyüsünden kurtulup gerçekliğe dönmeme telefonun zil sesi sebep oldu. Bir anda yakınımda oturan herkesin bakışlarını üzerimde hissettim. Çalan telefonun benimki olduğunu anlamam yalnızca saniyelerimi aldı. Rahatsız edici sesin daha fazla sürmemesi adına telefonumu cebimden çıkartıp ekrana baktığımda gördüğüm isim kaşlarımı çatmama neden oldu. Lyanna arıyordu.

"Efendim?" dedim telefonu kulağıma götürürken, kaba olmamak için tüm gayretimi kullanıp. Lakin gerçek şu ki, beni yalnızca popülaritesi için kullanan bir insana karşı kibar olmak fikriyle dahi beni tüketiyordu. "Jen..." dedi neredeyse bana acıdığını düşüneceğim bir ses tonuyla. Kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Lyanna Sparks, bana acıyabilecek belki de son insandı. "Evet?" dedim bu kez ses tonumdaki öfkeyi çok da bastıramadan. Hattın diğer ucunda bir süre sessiz kaldı. Komikti, çünkü alt dudağını dişlerinin arasında gergince kemirdiğini gözlerimin önüne getirebilecek kadar iyi tanıdığım bu kız aslında bana oldukça yabancıydı. "Ben... Bak, böyle bir şeyi telefonda söylememin mümkün olduğunu sanmıyorum. Neden buluşmuyoruz?"

"Lyanna, belki hatırlamıyorsundur diye söylüyorum-" diye cümleme başladığımda bitirmemi beklemeden yarıda kesti. İsmini duyan herkes kendi işine geri dönmüş, mekan bir anda eski gürültüsüne kavuşmuştu. Gözlerini hala üzerimden ayırmayan tek kişi Jack'ti, onun da çatık kaşları ve buruşturduğu suratına bakarak neler döndüğünü anlamaya çalıştığını söyleyebilirdim. "Lütfen, Jennifer. Bu gerçekten önemli."

"Pekala." dedim gerilmeme engel olamadan. Jack nihayet yanlış giden bir şeyler olduğunu sezmiş gibi oturduğu masadan kalkıp yanıma doğru adımlarken Lyanna "Yeri sana mesaj atarım." dedi ve telefonu suratıma kapattı. Normalde beni deli gibi öfkelendirmeye yetecek bu hareketini umursamadım bile. Ses tonundan gerçekten ters bir şeyler olduğunu anlamıştım.

"Güzelim?" dedi Jack, nazik ve göğsüme tatlı bir sancı saplanmasına sebep olan sesiyle, yanıma ulaştığında. Kirpiklerimin altından ona baktım. Sessiz geçirdiğimiz birkaç saniyenin ardından Luke ve Gina'nın bakışlarının da bize döndüğünü hissettim. "Gitmem gerekiyor." dedim sesimin çatlamaması için boğazımı temizledikten hemen sonra. Anlam veremeyen bakışlarını birkaç saniye üzerimde dolaştırdı, ardından yüzünü ciddiyet bürüdü ve "Tamam." dedi. "Neden seni gideceğin yere bırakmıyorum?" Onu başımla onaylayıp ayağa kalktığım sırada Luke bileğimi kavradı. "Bir sorun var, değil mi?" Bileğimi ondan kurtarıp sandalyemin arkasına astığım ceketimi üzerime geçirirken "Sana yalan söylemeyeceğim, Luke." diye mırıldandım. "Bilmiyorum. Ama Lyanna'nın sesine bakarsak, sanırım var."

the wayWhere stories live. Discover now