13 • reunion

1.3K 133 217
                                    

Canım yanıyordu. Canım öyle çok yanıyordu ki, henüz tam olarak kullanmayı bilmiyor olmama rağmen bir motosikletle kaçmayı düşünecek kadar gözüm kararmıştı. Üstelik sürdüğüm motor babama aitti ve bunu asla onaylamayacağını biliyordum. Ehliyetim yoktu; daha önce yalnızca birkaç kez Jack ve Luke ile beraberken motor kullanmıştım, dolayısıyla tecrübem de yoktu. Nereye gideceğimi bilmiyordum, ancak her şey fazlasıyla ani geliştiğinden bir kask almayı bile unutmuştum ve çalıntı bir motorla, her ne kadar babama ait olsa da, çok fazla yol gidemeyeceğimi biliyordum.

Yine de çoktan tokamdan kurtulup rüzgarın esiri olan saçlarım birbirine karışırken ve soğuk tenimi yakarken, kendimi tüm o karmaşanın içinde hissettiğim duygusal yıkıntıdan kurtardığımı söyleyebilirdim. Zihnimde bir kaos hakimdi, lakin biraz olsun kendimi sakinleştirebilmek için en uygun yol bu gibiydi. Bunca zaman bunun farkında bile olmadığıma inanamıyordum.

Kasabanın çıkışına giden yolda Black Bobber'ın önünden geçtiğimde birkaç bakışın bana çevrildiğini görür gibi oldum, ancak tam yanımdan geçip aniden duran Calum Hood dışındaki hiç kimse tanıdık değildi. Onu görene dek, neredeyse kendimi şanslı sayıyordum. Ancak her ne kadar beni takip etmiyor olsa da, arkamda bıraktığım bir iz vardı şimdi. Neyse ki babamın ona sormayı aklından bile geçirmeyeceğini, Kingsley'in ise peşimden gelmeye kalkışsa dahi fazlasıyla geç kalacağını biliyordum. Belki Jack ya da Luke beni bulmaya çalışırdı, fakat ikisinin de en son yapacağı şeyin Black Bobber'a gelmek olduğuna emindim. En azından şu an için güvendeydim, zaten daha fazlasına da ihtiyacım yoktu. Yıllarca saklanacak değildim, tek ihtiyacım olan birkaç gündü. Hem önünden geçtiğim yer Golden Rim olmadığı için şanslıydım. Beni tanıyan biri mutlaka olurdu ve onların tepki vermekte Kingsley kadar gecikmeyecekleri bir gerçekti.

Boş mısır tarlalarının önünden geçerken sokak lambalarının yavaş yavaş seyrekleştiğini fark ettim. Daha önce kasabanın bu ucuna hiç gelmemiştim ve ileride ne ile karşılaşacağım hakkında tek bildiğim başkalarından duyduklarımdı. Birkaç boş bina ve bir evsiz barınağı olduğunu biliyordum, neyse ki kasabanın civarındaki evsizler zararsızdı. Şimdiye dek kimseyi huzursuz ettiklerini duymamıştım. Muhtemelen barınakta onlarla iyi ilgilendikleri içindi.

Barınağın büyük, beyaz tabelasının yanından geçtikten birkaç blok sonra oldukça yüksek görünen bir binanın önünde durdum. İnşaatı henüz tamamlanmamıştı ve ortalık oldukça sessizdi, geceyi orada geçirmemin kimseyi rahatsız edeceğini sanmıyordum. Anahtarı alıp motordan indikten sonra bir kez daha beni gören kimsenin olup olmadığını kontrol ettim ve sonra binanın içine neredeyse koşarak girdim. Merdivenleri çıkarken fazlasıyla hızlıydım, neyse ki binanın en üst katına çıktığımda karşılaştığım manzara buna değerdi. Buradan baktığımda bütün kasabayı görmek mümkündü. Her ne kadar karanlıkta görebildiğim şey sokak lambaları ve kasabanın sahip olduğu iki barın ışıklarının aydınlatabildiği kadarıyla sınırlı olsa da bir kartpostala konu olabilecek kadar güzel bir görüntüydü.

Çantamı yere bırakıp pencereler için açık bıraktıkları yerlerden birine bacaklarım aşağı sarkacak şekilde oturdum. Omzumu rüzgardan aşınmış gibi görünen tuğlalara yaslarken ceketimin bundan alacağı hasarı umursamadım.

Kaçmayı başardığıma inanamıyordum.

Babamı arkamda kızgın, belki de kırgın bırakmış olmanın verdiği tereddüt yerini hala koruyordu; fakat beni anlayacağına emindim. Kingsley'e anlayış gösterdiyse, bana da göstermesi gerekiyordu. En azından benim geçerli sebeplerim vardı. Dünyam biraz alt üst olmuştu.

Orada öylece kaç saat oturduğumdan emin değildim, fakat güneş tarlaların üzerinde kusursuz bir renk karmaşası oluşturduğu esnada vücudumun her uzvu uyuşmuş, göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Kasabada asla uyumayan iki belirgin nokta olduğunu fark etmiştim: Black Bobber ve Golden Rim. Sabaha dek ışıklarıyla sokağı aydınlatmayı sürdürmüşlerdi.

the wayWo Geschichten leben. Entdecke jetzt