5 • a new person

1.5K 129 98
                                    

"KJ'e ailesinden birine nerede olduğunu söylemektense öleceğime dair yemin ettim."

Pazartesi sabahı uyandığımda bu cümle zihnimin asla unutulmayacağını bildiğim bir yerine kazınmış, ağabeyimin beni görmek istemediği konusunda ne kadar kararlı olduğunu hatırlatırcasına yankılanıyordu. Lakin benimle ilgili unuttuğu bir şey vardı. Söz konusu istediğim şeyi almak olduğunda önümde durabilecek hiçbir şey yoktu. Ettikleri yemin, verdikleri söz ya da ağabeyimin kararlılığı umrumda değildi. Eğer onu görmeme izin vermiyorsa, beni görmek istemesini sağlardım.

"Jennifer?"

Babamın kapımın önünden bana seslendiğini duyduğumda hala yattığım yatağımla vedalaştım ve hızlıca kalkıp kilidi açtım. Yorgun görünen bakışlarını üzerime dikip gülümsemeye çabaladı, ancak onu rahatsız eden bir şey var gibi görünüyordu. "Sorun ne, baba?" dedim kaşlarımı çatıp. Omuz silkti. "Yalnızca annen." dedi ne hissettiğini anlamamı zorlaştıran bir tonlamayla. "Tanrının her lanet günü beni arayıp senin ne zaman eve döneceğini soruyor."

"Ben zaten evimdeyim." dedim yüzümü buruşturup. Babamın yüzünün aydınlandığını fark ettim. Her ne kadar uzun bir süreyi görüşemeden geçirmiş olsak da, bizimle olmanın onun için ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Onu arayıp beni almasını istediğim an ne kadar mutlu olduğunu görmüştüm. Gitmemi istemiyordu.

"Seni okula bırakmamı ister misin?" dedi omzunu kapımın pervazına yaslarken. Dolabımın önüne ilerlerken omuz silktim. "Eğer senin ihtiyarla bırakacaksan, neden olmasın?"

Güldüğünü duydum, ama dikkatim dolabımdaydı. Dün neredeyse bütün günümü dolabımı yenilemekle harcamıştım. Pembe elbiselerim ve tüm o mini eteklerimle vedalaşmamın vakti gelmiş, benim için yeni bir zaman başlamıştı. Kingsley'in ilgisini neyin çekeceğini biliyordum, dolayısıyla takıldığı insanların da.

"İhtiyar?" dedi babam sonunda gülmeyi bırakabildiğinde. Ona dönüp sevimli olduğunu umduğum bir gülümsemeyi yüzüme yerleştirdim. "Motorundan bahsediyorum işte, baba."

Kaşlarını havalandırıp konuşmak için dudaklarını araladı, ancak dolabımdan çıkartıp yatağa fırlattığım deri şortu gördüğünde kelimelerini yuttu. "Jennifer?"

"Efendim, baba?" dedim üzerine giyebileceğim bir şey ararken. "Bobber'da bilmem gereken bir şey mi oldu?"

İnce bir tişörtü askısından çıkartıp şortumun yanına fırlattım ve dolabımın kapağını kapattım. "Hayır, baba." dedim önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi omuz silkip. "Söylediğini yapıp Kingsley'in arkadaşlarıyla konuştum ve anladığım kadarıyla ağabeyim hiçbirimizi görmek istemiyor."

Kaşları çatıldı ve bu konuyla ilgili söyleyecek hiçbir şeyi yokmuş gibi, çenesiyle yatağın üzerine fırlattığım kıyafetleri işaret etti. "Bunlar senin tarzın değil."

"Artık öyle." dedim kararlı bir sesle. Babamın aptal olmadığını ve bir şeyin peşinde olduğumu anladığını biliyordum, ama yalnızca başını salladı ve beni giyinmem için yalnız bıraktı.

Hızlıca seçtiklerimi üzerime geçirirken aynanın karşısında bir yabancı gibi hissetmekten kendimi alamadım; ama Kingsley'in inadıma kısa zamanda yenilmeyeceğini biliyordum, yani buna alışmam gerekecekti.

Hem düşündüğümden de iyi görünüyordum.

Yatağımın üzerinde duran telefonumu alıp saçımı geceden kalan örgülerinden kurtarırken babam bir kez daha bana seslendi.

"Geliyorum, baba!" dedim merdivenleri hızlı hızlı inerken. Elinde tuttuğu kaska ve anahtara gözlerim çarptığında gülümsedim. "Bunu sorgulamayacağımı düşünüp sevinmeni istemem." dedim koluna girip garaja ilerlerken. Kaşlarını kaldırıp ciddiyetimi sorgulayan bakışlarını bana dikti, ama söylediğim şey şaka değildi. "Hadi ama!" dedi endişeliymiş gibi gelen ses tonuyla. "Kendimi bu fikre alıştırmıştım ben."

the wayWhere stories live. Discover now