28. BÖLÜM

1.4K 160 12
                                    

Yangınıma, yakanıma...

Boran'dan

Belinin kadınsı kıvrımında gezinen elimi onun o masum sözleri üzerine haylazlıktan arındırarak usulca çektim. "Ben de birazdan öğle yemeğine çıkacaktım. Ne güzel bir sürpriz oldu bu böyle!"

Elinde tuttuğu kese kağıdını uzatarak gülümsediğinde elinden alıp hala ılık ılık elime değen ekmekler hissetmemle midemde bayram ilan edildi. "Senin normalde yiyeceğin yemeğin yanında biraz sönük kalır ama yine de hazırlamak istedim."

Anlaşılan dün geceyi unutmuş gibi davranıyordu. Belki de utanıyordu ve utancını bu şekilde gizlemeye çalışıyordu. Güzel yüzüne, Asya ile Avrupa'yı birleştiren o muazzam boğaz gibi dolgun yanaklarını birbirine kavuşturan düzgün burnuna baktım. Burundu işte ama nedense o an içimdeki bastırılmış hisleri heyecanlandıran bir varlığa dönüşebilmişti.

"Ne önemi var? Orada yiyeceğim yemeği karım hazırlamadı ki bundan daha değerli olsun." Masamın önündeki koltuklara oturup ortadaki küçük sehpaya kese kağıdını koyup içinden Elem'in getirdiklerini çıkardım. Sanki dünyadaki en lezzetli yemeği yiyormuş gibi hissederek ilk lokmamı aldığımda içindeki basit sebzeler daha çok egzotik bitkilere ve sarhoşluk veren lezzetlere dönüştü. İlk lokmamın ardından birkaç saniye sonra kendime geldiğimde ancak teşekkür edebildim. "Eline sağlık, nefis olmuş!"

Karşıma oturup incecik bacaklarını bana manzara olarak sunduğundan habersiz gülümseyerek yüzüme baktığında her günümün böyle olması için neleri feda edebileceğimi düşündüm. "Bunların ikisi de benim mi?" Bir yandan yiyip bir yandan konuşmak hoş olmasa da bu soru midem için oldukça önemliydi. Elem henüz cevap vermese de yüzündeki dalgalanmadan cevabımı almıştım.

"Sana hazırladım," Yalan söylüyordu ve ben onun yalan söylediğini anlayacak kadar tanıyordum artık. Bu güzel bir şeydi.

Diğer sandviçi alıp ona uzattım. Kafasını sallayarak reddeddiğinde ekmeği küçük eline bıraktım. "Onu da sen yiyeceksin."

"Boran karnım tok."

"Ama yine de yiyeceksin." Bir süre inatla yemeyi reddederek gözlerime baksa da sonunda pes edip küçük bir lokma alarak yemeye başladı, o başladığı esnada ben neredeyse bitirmiştim. Son lokmam normalden biraz büyük olsa da umursamadan ağzıma attım. "Annemler akşam bizi davet ettiler."

"Neden önceden haber vermiyorsun, hazırlık yapardım?" Dudağının kenarında kalan minik ekmek parçasını o fark etmemişti, ben de onu uyarmamıştım. Bir film sahnesi gibi uzanıp parmağımla o minicik ekmeği dudaklarına ulaştırmak isterdim ama gövdemle orantılı olan midem henüz doymamıştı. O küçücük ekmek parçasına bile muhtaç hissediyordum.

Başlangıç olarak tıpkı o romantik anlar gibi uzandım ama iki parmağımın arasına alıp ağzımda hissedemeyeceğim kadar küçük olan ekmeği ağzıma attım. Bu ekmek az önce yediğim ekmekten çok daha lezzetliydi. Nasıl tarif edebilirdim ki, sanki o gülkurusu dudaklarında karamelize edilmiş şekerli bir hamurdan yapılmış kadar şerbetsi bir lezzete bürünmüştü.

"Önce haber versem ne değişir ki? Altı üst giyinip gideceksin. Burada birkaç saat oyalanırsan direkt geçebiliriz." Sanki az önce onun dudağına değmiş bir ekmeği alan ben değilmişim gibi gayet normal davranmama rağmen Elem'in benim kadar normal davranması için ortalama bir on beş saniye boş boş bakması gerekti. Ah o maviliklerindeki derin boşluk bile güzeldi, o boşluklarda batan gemiler, gemilerdeki hazineler...

"En azından bir şeyler hazırlardım, elimiz boş gitmezdik."

Oturduğum koltuktan kalkıp masanın öbür tarafına geçtim. Sandalyeme oturup hala açık olan dosyanın önemini Elem'e hissettirmeden kaptmaya çalıştım. "Giderken alırız bir şeyler. Dert ettiğin şeye bak!"

Mavi Vurgun | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin