Karşılıklı

8.4K 590 251
                                    

Yazar tavsiyesi ;

Lütfen bu bölümü açken okumayınız!! :D


Nereye gideceğimize henüz karar vermesek de Oğuz ile yemeğe gidiyorduk.

Sakin ol Hatcik! Sakin olmalısın! Sadece yemek yiyip konuşacaksınız!

Merdivenlerden aşağı inerken sakin olmak için derin nefesler almaya çalıştım. Bir yandan da telefonumu çıkararak whatsapp grubumuza girdim. Kızlara hızlı bir mesaj atıp telefonu sessize aldım.

Benim için dua edin. İnşallah, heyecandan kendimi rezil edecek bir şey yapmam!

Oğuz'un peşinde apartmandan dışarı çıkarken kafamı yukarı kaldırıp balkona baktım. Bizimkiler cama yapışmış bize bakıyorlardı. Heyecanla onlara doğru el sallayıp hızlanarak bahçeden çıktım.

Oğuz'un yanına gelip dikildiğimde cebinden anahtar çıkardı. Kilidi açınca önünde durduğumuz kaldırıma park edilmiş beyaz Honda Civic 'in farları yanıp söndü. Arabanın plakasına baktım.

58 OA 093.

Hemen hafızaya attım. Ne olur ne olmaz bi yerde bir şekilde lazım olurdu falan? Acaba kendisinin miydi araba? Eğer öyleyse, demek ki o da benim gibi Japon otomotivlerini seviyordu. Civic babamın ilk arabasıydı. O yüzden de bende yeri ayrıydı.

Oğuz benim için yolcu kapısına geçerek kapıyı açtı. Nezaketine bir şey demeden sadece gülümseyerek koltuğa oturdum. Kapımı kapayıp kendi yerine geçene kadar ben emniyet kemerimi çoktan takmıştım.

Arabanın içi Oğuz gibi kokuyordu. O arabaya binmeden hızlı bir şekilde kokuyu içime çektim. Ferah, tanıdık bir kokuydu. Ama şuan çıkaramıyordum. Arabayı çalıştırıp hareket etmeden önce bana döndü.

" Nerede yemek istersin?" diye birden sorunca beynim otomatik pilota bağlamış olduğundan olsa gerek hemen cevapladım.

" Meşhur Adana Sofrası."

Hay çeneme ya! Çocukla ilk kez yemek yiyecektim. Ocak başına gidelim dedim, iyi mi? Allah'tan lehmaacuun yiyek mi? dememiştim. Beynimle ağzım bir türlü iletişime geçemediğinden kendimden bekliyordum açıkçası.

" Olur, iyi fikir." Bunu garipsemeden onaylayınca rahat bir nefes aldım. Saçmalama dercesine bir bakış bekliyordum nedense.

Arabayı çalıştırıp gitmeye başladığımızda yolu bildiğini tahmin ettim. Çünkü ne navigasyona bakmıştı ne de bana nerede olduğunu sormuştu. Hoş dediğim yer, Ümraniye çarşıdaydı. Çocuk kaç haftadır buradaydı. İşe gidip gelirken muhakkak görmüş olmalıydı.

" Kebap seviyorsun, sanırım?" dedi sorar gibi. Aslında sorar gibi de değil, tespitte bulunur gibi söylemişti.

" Sevmek de kelime mi?" diyerek samimi bir şekilde cevapladım. Gerçekten bu durumu, sevmek kelimesi tam olarak karşılamazdı. Resmen aşk yaşıyordum. Bu düşkünlüğümü de bir tek yakın çevrem biliyordu. İnşallah, Adana kebabımı aldatıyor gibi hissetmeden bu yemeği atlatırdım.

" Sevindim." Dedi gülerek. Gülerken çıkardığı ses bende merak uyandırdı. Oturduğum yerde hafif sol yanıma dönerek sağ profilden Oğuz'a bakmaya başladım.

" Sevindin?" sorar gibi söylediğim şey üzerine bana kısa bir bakış atarak tekrar yola döndü.

" Oturduğumuzda anlatırım." Dedi gülüşünü kaybetmeden. Zaten çok az kalmıştı. Gelmiş sayılırdık. Kafamı tamam dercesine salladım.

*

Restorana geldiğimizde önünde yer bulmamız güzel bir tesadüftü. Arabayı boş yere park etti. Araba durunca Oğuz'un kapıyı açmasını beklemeden aşağı indim. Kapıyı yavaşça kapattığımda uzaktan kilitledi.

Can Apartmanı Sakinleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now