Bir Küçük Pasaport Meselesi

8.3K 552 229
                                    

Tam ağzımı açacaktım ki telefonu çaldı hem de Beşiktaş'ın 112. Yıl marşı ile. Gülümsememe mani olamadım. Arayan kişiye baktıktan sonra

" Buna cevap vermem gerekiyor." Dedi. Kalkıp başka yerde konuşmasını beklerken yanımda telefonu cevapladı.

" Alo canım. Sana da iyi akşamlar Arzucuğum." Dedi sevimli bir ses tonuyla.

Bir dakika! Canım derken? Arzucuğum mu? Arzu kim ya? Arzu da nereden çıktı şimdi, bu ne samimiyet?

Gözlerimi kısarak onu izlemeye başladım. Gülen yüzüyle karşısındakini dinliyordu. İçimde büyüyen merak ve öfkeye engel olamadım. Kıskançlığa doğru hızla ilerliyordum. Derin bir nefes alıp önümdeki çayı alıp dikledim kafaya. Salak Hatice! Rakı mı o sanki kafaya dikiyorsun?

Allah'ım! Yanıyordum. Cayır cayır yanıyordum hem de. Her zaman ılık çay servis ederlerdi. Bugün kaynar çay servisi yapacakları tutmuştu. Haşlanan dilime çaktırmadan elimle rüzgâr yapmaya çalıştım. Şansıma ki bardağı diklediğim zaman Oğuz da tam o sıra denize bakıyordu. Saçma sapan hareketler yapmaya başlayınca merakla bana döndü. Hiçbir şey olmamışçasına durumumu çaktırmamak için omuz silktim.

" Anladım, canım. Ararım ben seni. Müsait değilim şimdi. Görüşürüz." Deyip telefonunu kapadı.

Tam bir şey diyecekken bu sefer de benim telefonum çalmaya başladı. Telefonu çıkarıp bir baktım ki panik içimde yükselmeye başladı. Bazen şüpheleniyordum. Bu adam üzerime izleme cihazı yerleştirmiş olabilir miydi? Zamanlaması mükemmeldi. Ben gizli iş çeviremeyecek miydim hiç? İsyana bağlamadan telefonu açtım.

Gözlerini üzerime diken Oğuz'a işaret parmağımı dudağımın üzerine getirerek sessiz işareti yaptım. Merakla iyice açtı gözlerini zümrüt gözlerini.

" buyurunuz efendim?" dedim babamla konuşurken hep yaptığım gibi.

" Niye geç açıyorsun kızım telefonu?" diye sordu hemen endişeyle.

" Baba dışarıdayım. Telefon çantadaydı." Dedim açıklayıcı olabilmek umuduyla. Oğuz merakla beni izliyordu. Baba kelimesini duyduğunda yaşadığı rahatlama gözle görülür cinstendi.

" İyi bakalım. Asaf hocan aradı bugün beni." Dedi babam.

" Beni de aradı baba. Gelecek misiniz sizde?" diye sordum. Belki Makedonya'dan Kosova'ya geçmek isterdi müsabakadan sonra.

" Yok, ben gelemiyorum. İzinler iptal yine. Senin pasaportun zamanı bitiyor. Ne olur ne olmaz yenilemen lazım. İlçe emniyete git. Ben yarın müdürü arayacağım." Deyince bir telaştır aldı beni.

" Ben süresi var diye biliyorum." Dedim. Aslında emniyete gitmem iyi olurdu. Oğuz'u iş yerinde şöyle bir kontrol edebilirdim çaktırmadan. Yakalanırsam bahane olurdu. Aman ne saçmalıyorum ben? Çocuk karşımda ya? Ne kontrolü daha?

" Beraber aldık ya kızım, benimkinin süresi dolduysa seninkinin de dolmuştur. Ertan ağabeyin yarım saate eve gerekli belgeleri getirecek. Ağabeyini karşıla." Deyince başımdan kaynar sular döküldü sanki.

" Baba ya ne yarım saati? Arkadaşımla dışarıdayım. Göndermeden önce arasaydın keşke!" dedim. Sitem eder gibi çıkan sesime babam iyice sinirlenip,

" Aradım ya işte! Taksiye mi binersin ne yaparsın bilmem! Eve git hemen!" deyip telefonu suratıma kapattı.

Babam ve emrivakileri. Emirleri mi demeliydim?

Sinirden çığlık atmamak için yumruğumu ısırdım. Karşımda Oğuz'un oturduğunu kendime hatırlatıp sakinleşmeye çalıştım. Çekinerek yüzüne baktım.

Can Apartmanı Sakinleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now